BAKTERİLERİN, DİĞER MİKROPLARIN VE PARAZİTLERİN HASTALIK
YAPTIĞI İDDİASININ SONU GELDİ
TIP TARİHİNİN EN BÜYÜK PALAVRASI OLAN MİKROP TEORİSİ VE ONA YASLANAN ŞARLATAN
DÜZEN BİLİMSEL KANITLARLA YIKILIYOR
Bu konuyu 3 ana bölüme ayırıp anlatacağım:
1-) Bakteriler, Diğer Mikroplar ve Parazitler Bizim Dostlarımızdır; Onlarla
Birlikte Yaşarız, Onlarsız Var Olamayız.
2-) Kanıtlar – I ve II
3-) Ivermectin, Antiparaziter İlaçlar ve Antibiyotikler Canlılık Karşıtı
Zehirdir.
Hadi başlayalım!
1-) BAKTERİLER, DİĞER MİKROPLAR VE PARAZİTLER BİZİM DOSTLARIMIZDIR; ONLARLA
BİRLİKTE YAŞARIZ, ONLARSIZ VAR OLAMAYIZ
İnsan vücudu, insan mikrobiyotası olarak bilinen çok sayıda çeşitli yaşam
formuyla doludur. Bunları bakteriler en yoğunlukta olmak üzere, mantar gibi
diğer mikroplar izler. Bakterilerin sayısı, insan hücre sayısına oranla 10:1
(insan hücrelerinden 10 kat fazla), 100:1 (insan hücrelerinden 100 kat fazla)
ya da 1:1 (insan hücre sayısıyla bire bir aynı sayıda) gibi ifadelerle
tartışılsa da insan vücudunun 100 trilyon veya daha fazla sayıda bakteri
içerdiğini söyleyebiliriz.
https://journals.plos.org/plosbiology/article?id=10.1371/journal.pbio.1002533
Vücut içinde akla hayale gelebilecek her yerde; kolonda,
gastrointestinal sistemde, akciğerlerde, beyinde, meme bezleri, plasenta,
seminal sıvı, rahim, yumurtalık folikülleri, tükürük, ağız mukozası,
konjonktiva, safra dahil olmak üzere bir dizi insan dokusu ve biyolojik sıvının
üzerinde yaşarlar. Vücut dışında ciltte, göbek deliğinde, koltuk altlarında vs.
her alandadırlar.
Neredeyse bir iğnenin ucu kadar alan boş değildir ki bakterisiz olsun.
Onlar dış dünyada, tüm organizmaların içinde ve yüzeyindedirler.
İnsan vücudundaki bakterileri esas alıp konuşursak,
bakterilerin ne gibi bir görevi vardır?
Canlılığın başlangıcından bu yana bakterilerin ve aslında tüm mikropların esas
görevi atıkları parçalamak, kirleticileri süpürmek hatta onları organizmalar
için kullanışlı, işlenebilir formlara dönüştürmek ve daima bir ortam temizliği
yapmaktır. Midede yer alan birçok bakteri, gıdaları bağırsakların sindirimine
hazır hâle getirmek üzere parçalar. -Gıdalar mide asidi ile ilk etapta
parçalanır, bakterilerin buradaki rolü mide asidi kadar değildir.- Yine
bağırsaklardaki sayısız bakteri, besinlerin kana karışmasından hemen önce bir
nevi ayrıştırma yaparak, çöpleri yiyerek ortadan kaldırır. Bu sayede
bakteriler, sindirim sisteminin sağlıklı işleyişinde demirbaş görevdedir.
Yanlış beslenmede (yoğun bir şekilde unlu mamuller, aşırı şeker ve rafine şeker,
pastörize süt ve pastörize süt ürünleri -pastörize sütte besin değeri neredeyse
sıfırdır- asitli içecekler, trans yağlar, endüstriyel antibiyotikli tavuk eti
ve yumurtaları, ağır metallerle kirlenmiş yiyecekler, koruyucu kimyasallar
ihtiva eden paketli market ürünleri, gluten, MSG, rafine tuz vb. tüketimi)
ısrar edilmesi durumunda ise mide ve özellikle bağırsaktaki bakterilerin işi bir
hayli zorlaşacaktır. Bu “zehirler” sindirimi güç, işlevsiz bir çöp olarak
zamanla bağırsak duvarında birikinti yapmaya başlayacak ve mevcuttaki bakteriler
toksik birikim alanına doluşacak ve onlara destek kuvvet olarak kolonda
gizlenen birtakım diğer yaşam formları, parazitler imdada yetişecektir. Bakteriler
ve parazitler böylece oradaki toksisiteyi gidermek, ortam temizliği yapmak için
canla başla çabalayacaklar.
Bağırsak parazitleri dışarıdan gelmiyor, zaten
oradaydılar!
Şimdi
diğer toksisite maruziyetlerinde vücudun savunma sistemine büyük destek olan
bakterileri, tüm mikropları konuşalım. Yukarıda saydığım yanlış beslenme ile
toksik malzemelerin kana karışarak dolaşıma katılması ve belli organlarda
birikmesi; kimyasalların, EMR (elektromanyetik radyasyon) maruziyetine uğramak,
kötü gazlara maruz kalmak, ilaç kullanmak, sistemik dolaşıma doğrudan alüminyum,
cıva, polisorbat 80, formaldehit, hücre kültüründen gelen filtrelenmemiş ölü
hücreler (insan fetüs hücreleri, çeşitli hayvan hücreleri) barındıran aşıları
almak vb. zehirlenme durumlarında toksik birikim nerede ise bakteriler ve diğer
mikroplar o alanda yoğunlaşacaktır. Toksik birikim, asidik ortamı; aşırı asidik
ortam seri hücre ölümlerini beraberinde getirir. Başta toksik malzemeleri ve ölü
hücre atıklarını ortamdan temizleyecek olan ise bakterilerin, diğer mikropların
ta kendisi olacaktır. Yine bağırsaklardaki bakterilerin durumunda olduğu gibi,
toksik birikim ve ölü hücre atıklarının yoğunlaştığı bölgelerde bakteriler de
yoğunlaşacak toksik malzemeleri ve ölü hücre atıklarını yiyerek ortam temizliği
yapmaya çalışacaktır.
O bakteriler, mikroplar dışarıdan gelmiyor, zaten oradaydılar!
Eğer bakteriler, diğer mikroplar ve parazitler bunu
yapmasaydı ya da görevlerinin dışına bir an olsun çıksaydı neler olabileceğini hiç
düşündünüz mü?
Vücutta toksisite son hızla artar, ölü hücre atıkları bir çöp dağı gibi
birikir, canlı hücreler sağlıklı işleyemez hâle gelir, organlar iflas etmeye ve
vücut kısa bir süre sonra çürümeye başlardı. Ve belki de ani ölüm gelirdi.
100 trilyonu aşkın bakteriden biri dahi kötücül amaçlarla
insan vücudunda yer almıyor! Onların bir görevi var. Vücudu hasta etmek için değil, hastalık zamanında vücuda sağlığını geri
kazandırmak için oradalar.
Buna karşılık modern tıp tarafından ısrarla “hastalığa
sebep olabiliyorlar” suçlamasına uğruyorlar.
SITMA: Suçlanan parazitler ya da kan hücrelerinin kandaki aşırı asitlenmeye
karşı geliştirdiği tepki mekanizmasını “parazit” diyerek servis etme
aldatmacası…
Tarihten bu yana (özellikle Afrika'da hâlâ görülüyor) sıtma vakalarının (aşı ve
ilaç hasarlarının, ya da birtakım başka zehirlenmelerin taklit ettiği
semptomlar hariç) neden hep bataklık bölgelerinden çıktığını düşündünüz mü?
Biz Türkçe'de "sıtma" diyoruz. "Malaria"
orijinal ismi, Latince kökenli olan...
"Mal" - "kötü", "aria" - "hava/gaz"
demektir. "Malaria" Türkçe anlamıyla "kötü hava/gaz" demek.
Bataklık çevresinde yaşayan halkta sıklıkla baş gösteren "ateş, titreme,
kusma vs." gibi hâllerin nedenini aslında o halk çok iyi bilirdi, bu
bildiğiniz hidrojen sülfür (bataklık gazı) zehirlenmesiydi.
https://haliccevre.com/hidrojen-sulfur-ve-maruziyeti/
Pek çok zaman sonra, bu gaz zehirlenmesine uğrayan birinin kanına baktılar ve
orada “parazit” gördüler. “Kırmızı kan hücrelerinin arasında bana parazit gibi
görünen elementler fark ettim. O zamandan beri 44 sıtma hastasının kanını
inceledim; 26 vakada aynı elementler mevcuttu. Bu beni bunların parazitik
doğasına ikna etti.” Alphonse Laveran,
1880, https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/6750753/
Gerçekten parazit gördüler ise, gaz zehirlenmesinden
sebep kandaki toksisitenin aşırı artması sebebiyle ortam temizliğine bazı parazitlerin
katıldığını düşünebiliriz. Fakat böyle olsa bile Laveran ve onu izleyenler,
altta yatan gerçek nedenle ilgilenmeyip “bu probleme işte bu parazit sebep
oluyor” dediler. Parazitlerin orada, o hastalığın/zehirlenmenin nedeni olarak
değil, hastalığın/zehirlenmenin sonucu olarak bulunabileceği gerçeğini göz ardı
ettiler. Taşıyıcı olarak da aynı parazitleri taşıdığını düşündükleri sivrisinekleri
gösterdiler. (Ronald Ross,1897)
Bir parazitin dışardan taşınmış olabileceği düşüncesi, hiçbir şekilde deneylenebilir
ve gözlemlenebilir değildi, bir varsayımdı sadece. Oysa sivrisineklerin tek
suçu larvalarını durgun su birikintilerine/bataklıklara bırakıyor olmasıydı. Ne
sivrisineklerin ilgili paraziti insana taşıdığı, ne de parazit taşınsa bile ilgili
parazitin hastalığa sebep olabileceği kanıtlanabilirdi. Sadece sivrisinekler
üzerinden hikâye yazmak kolaydı ve öyle de oldu.
Aslında
sıtma hastası kişinin kanında gördükleri gerçekten bir parazit dahi
olmayabilirdi.
Aynı tarihlerde Dr. Thin ve Dr. Bland-Sutton, sivrisineklerin midesinde sözde
ilgili parazitin olduğunu söyleyen Ross’a eleştiri getirir ve onların normal
“epitel hücreleri” olduğunu, yani Ross’un sivrisineğin kendi hücrelerini
“parazit” olarak tanımladığı hatasına düştüğünü söyler.
Önemli not: Kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin belli koşullar altında hücre
formundan çıkıp kamçılı bir forma bürünebildiği (sıtma parazitini “kamçılı”
olarak tanıtmışlardı) ve hareket edebildiği gözlemlenebilir. Misal, bir
insandan kırmızı kan hücreleri alınıp daha sonra bunlar çeşitli reaktiflere
maruz bırakıldığında, -antikoagülanlar, keratin sitrat, sodyum oksalat, heparin
ve ringer solüsyonu gibi şeylere- kamçı geliştirebilir ve hareketli hale gelebilir.
Muhtemel ki beyaz ve kırmızı kan hücreleri bu davranışı vücutta da kanın pH’ını
korumak için (hafif alkalide tutmak için) bir tür savunma mekanizması olarak
kullanır.
Dr. Edward Lawrie ve Dr. Martyn Jordan’ın aralarında olduğu bir grup
araştırmacı; Laveran’ın ve Ross’un “parazit tanımına” tamamen karşı çıkar ve parazit
diye gördükleri şeylerin zaten vücuda ait kan hücrelerinin form değişikliğinden
başka bir şey olmadığını açıklar.
Dr. Edward Lawrie, araştırmalarını kaleme aldığı makalelerinin birinde, bir sıtma
hastasının kanında gördükleri “parazitler”in ise tüm gözlem boyunca önce hücre
olmaktan bağımsız gibi hareket ettiğini, sonra hücre duvarının belirip tekrar
eski formuna döndüğünü, kan hücrelerinin şekil olarak gerçekleştirdiği bu
geçişi Laveran’ın “hastalık ajanı” olarak yorumladığını belirtir.
https://online.fliphtml5.com/wompk/bsvd/#p=1
Yine
Dr. Edward Lawrie bir diğer makalesinde kırmızı kan hücreleri üzerine yaptığı
inceleme üzerine bu kan hücrelerinin şekil değişikliklerine gittiğini açıklar
ve şunları ekler: “Plasmodistler iddia ettikleri paraziti, sıtmalı kandan başka
hiçbir yerde gösteremezler ve bu kesinlikle sıtmalı ateşin her vakasında
geçerli değildir, çünkü Laveran’ın iddia ettiği ‘parazit gövdesi’ dalağın çok
dejenerasyona uğradığı hastalığın o kökleşmiş formlarında asla bulunmaz. O
bahsettikleri ‘paraziti’ insan kanından başka bir ortamda gösterebilene kadar, onun
bir parazit olduğu varsayımının tamamen yanlış ve yanıltıcı olduğu görüşünü
sürdüreceğim. Tüm kanıtlar, Laveran’ın iddia ettiği ‘parazit gövdelerinin’
lökositle yakın ilişkili olan değişmiş kan hücreleri olduğunu ve onlar gibi
kanın ürünleri olduğunu göstermektedir. Laveran’ın iddia ettiği ‘parazit
gövdeleri’ parazit olarak kabul edilecekse lökosit de bir parazit olarak kabul
edilmelidir. Bu bizi tüm mevzunun anahtarına getiriyor. Lökositin gerçek fizyolojisi
hakkında çok az şey biliniyor veya hiçbir şey bilinmiyor… Büyük Britanya'daki
fizyologlar, tehlikeli bir kloroform uygulama yöntemini desteklemek için
patentli kalpleri avlamak için harcadıkları zamanın bir kısmını lökositin
fizyolojisi üzerine gerçek bir araştırmaya ayırırlarsa, sıtma parazitolojisinin
sahte biliminin temeli çok yakında yıkılırdı.”
https://sci-hub.se/10.1016/s0140-6736(01)98250-9
Özetle Edward Lawrie’nin söylediği, Laveran’ın gözlemlediği ve parazit olduğunu iddia ettiği şeylerin aslında sadece normal hücrelerimiz, hastalığa yanıt olarak değiştirilmiş kırmızı ve beyaz kan hücreleri olduğudur.
Ve sonuç olarak, parazitler ya da kan hücreleri “parazit”
sanılıp suçlandı, sivrisineklerin hastalık taşıdığı yalanı ortaya atıldı ve hastalığa
sebep olan esas neden/açıklama, perdelenmeye devam etti.
Çünkü bir gerçekti ki, esas neden, ilaç üreticilerine kazandırabilecek bir
neden değildi.
“LYME”: Bir kene ısırığından huylanıp hastaneye gidenlerin,
enfeksiyoncuların eline düşenlerin -iki anlamda- hapı yutma durumu…
Denir ki, "Lyme", bir kene ısırığıyla Borrelia burgdorferi adındaki
bir bakterinin enfeksiyona sebep olmasıdır. Gerçek şu ki, insanlar bu
bakterileri zaten vücutlarında da taşır. Bu bakteri isimlerinin hiçbir önemi
yoktur, bu ismi taşıyan bir bakteri grubu özellikle hastalık yapma amacı olan
kötücül bakteriler değildir. Modern tıp sadece, gerçek nedenlerle/toksisite
maruziyetiyle ilgilenmeyip, suçu üzerine atacağı bir unsur arama peşindedir.
Bir kene sizi ısırdığında yapacağı en büyük kötülük
cildinizin bir miktar derinliğine kadar toksin boşaltmak olacaktır. Vücudunuzun
her alanının bakterilerle dolu olduğunu tekrar ve tekrar hatırlayın. Toksin
boşaltımı ile ne olacak? O bölgedeki hücreler zehirlenecek ve hücre ölümleri
yaşanacak. Bakterilerinizden bir kısmı o bölgede yoğunlaşacak, ölü hücre
atıklarını yemek ve toksinleri süpürmek üzere faaliyete geçecek. Eğer savunma
sisteminize güvenirseniz bir kenenin ısırığı sonrası kayda değer hiçbir zarar
almadan kurtulabilirsiniz. Fakat panikle hastane yoluna ve bir enfeksiyoncunun
eline düşerseniz, işte problem o zaman baş gösterecektir. Size antikor testi
yapacak (Lütfen Stefan Lanka’nın “Antikorların Yanlış Yorumlanması” makalesini
okuyunuz: https://viroliegy.com/wp-content/uploads/2022/08/stefan-lanka-the-misinterpretation-of-the-antibodies-english-translation.pdf.
Buna göre hiçbir antikor testi “spesifik ve özgül” yani ilgili sözde
antijenlere bağlanan antikorları tespit edemez. Antikorlar hücrelerin
zehirlenmesi sonucu hücrelerin bizzat geliştirdiği bir “savunma
mekanizmasıdır.” İlgili makaleden bir bölüm: “Vücutta antikor artışı vücudun
zehirlenmeye tepkisinden başka bir şey değildir. Vücut zehirlendiğinde bu
zehirler hücrelerde delikler açar ve hücreleri parçalar. Hücreler
parçalandığında vücudun tepkisi, diğer protein ve diğer şeylerle ağ oluşturmak
için, asidik koşullarda hemen genişleyen, düz hale gelen ve enerjinin
depolandığı sızdırmaz maddeler -globülinler- yani küçük protein gövdeleri
oluşturmaktır… Bunlara spesifik antikor dense de bu doğru değildir, bunlar vücuttaki
asit – baz durumuna göre konumlanır ve laboratuvar ortamında da istedikleri
gibi manipüle edebilirler.”) herhangi bir sebepten dolayı, altta yatan başka
bir toksisite maruziyeti varsa bunu, sizi “pozitif” çıkarmak için kullanacak ve
sonra 10 ila 14 gün arasında değişen antibiyotik tedavisi(!) ile bakterilerinizin
görevini yapmasını engelleyecek dolayısıyla maruziyetlere daha açık hâle
getirileceksiniz.
Kimse hastaneye düşüp o testleri yaptırmadan bir kene
ısırığı sonrası gerçek bir hastalığa maruz kalmaz!
Buradaki aldatmacayı artık görebiliyor musunuz?
Bu noktada bakteriler ve parazitler hakkında öğrendiklerinizi, ezberlerinizi
bir kenara koyup olabildiğince temiz ve şeffaf bir akılla düşünmeye başlayın.
İnsan bedeni, benzetme yaparsak bakteri ve diğer tüm mikropların havuzunda
yüzüyorken, neredeyse bir iğne ucu kadar alan dahi boş değilken, nasıl olur da,
yine bizim gibi tüm bedeni ve beden yüzeyi bakterilerle, mikroplarla dolu olan
bir sivrisinek, bir kene bize bakteri/mikrop/parazit taşıyabilir/bulaştırabilir?
İnsan vücudu ASİT-BAZ dengesi ve Tampon Sistemlerle pH
ayarlaması üzerine en temel mekanizmasını kurduğu için dışarıdan gelerek doğal
bakteri florasını bozacak ve asidik katkı fazlalığı oluşturacak bakteri girişi
olsa dahi diyelim, bunu zaten doğru beslenen ve ağırlıklı olarak vücut suyunu
alkali tutan insanların uygun pH'ı sayesinde nötrleyecektir ve bakteri
florasını vücut gene dengeleyecektir. Size bakteri odaklı hastalık anlatanlara
dikkat edin, o "hastanın" yanlış beslenerek vücudunu asitlediğini,
asitlenmenin ise hücrelerde uygun çalışma pH'ını bozduğunu söylemeyen
kişilerdir yani, bakteriler en zor durumlarda, asitli durumlarda üzerine düşeni
yaparken, asıl kendi üzerine düşeni yapmayıp yanlış beslenen o hastanın bu
yanlışını anlatmadan olayı sadece olay mahallindeki bakterilerin üstüne
yıkarlar. Bu, her yangın yerinde itfaiye eri görüp, demek ki yangını itfaiye
eri çıkartıyor sonucuna vardırmak gibidir.
İşte modern tıp böylesine akla zarar bir sonuca varıyor, zira
geri planda, parazit ilaçlarıyla, antibiyotiklerle, savunma sisteminin
demirbaşı, dost organizmalara zarar vermeyi hedefleyen ilaç şirketlerine hizmet
ediliyor!
HAYIR bir sivrisinek sizi hasta etmez.
HAYIR bir kene sizi hasta etmez.
HAYIR bir kum sineği sizi hasta etmez.
HAYIR bir kedi tırmığı sizi hasta etmez.
HAYIR bir köpek salyası sizi hasta etmez.
HAYIR, bakteriler, diğer tüm mikroplar ve parazitler sizi hasta etmez.
Bakteriler, diğer mikroplar ve parazitler bizim
dostlarımızdır. Onlarla birlikte yaşar ve onlarla birlikte canlılığımızı idame
ettiririz.
Bu, insanın ve tüm canlılığın mükemmel dizaynının göstergesidir.
Görebilenler için, korunma prensibidir.
İlaç şirketleri ve sahipleri, asıl hastalık nedeni olan
toksisite maruziyetiyle kasten ilgilenmez.
Çünkü o zaman ne satabilecekleri aşı ne de ilaç kalır.
Özellikle ki enfeksiyoncular doğruyu söylemiyor, doğruyu söyleseler ne enjekte
edebilecekleri aşı ne de reçete edebilecekleri ilaç olur.
Anlıyorsunuz değil mi?
2-) KANITLAR - I
Bakterilerin ve Diğer
Mikropların Bulaşa/Hastalığa Sebep Olup Olmadığını Anlamak İçin Yapılan Çeşitli
Deneyler:
“Mikropların canlı vücudun dokularına başarılı bir şekilde
saldırmaktan tamamen aciz olduğunu; hastalığın nedeni değil sonucu olduklarını, vücudun
yaşamına veya sağlığına en ufak bir şekilde düşman olmadıklarını tam
tersine, canlı organizmayı ister insan ister hayvan olsun, yaklaşan
yaralanmadan veya yıkımdan kurtarmaya çalıştıkları deklare ediyorum. Bunu,
hastalığa yatkınlık oluşturan engelleyici maddenin ayrışmasını sağlayarak ve
kan yoluyla dışarı atılmasını sağlayarak gerçekleştirirler. İlk olarak insan
vücuduna bu mikropları enjekte ederek deney yapmaya karar verdim… Kendime elde
edilebilecek en virülan tifo basilini enjekte ettim… Sonra tifo basilini
sistemime aldım ve tifo ateşi ortaya çıkmadı, deneyi difteri mikroplarıyla
tekrarladım, en ufak bir fark edilebilir etki olmadı… Deneyleri daha da
tamamlamak için, difteri ve ruam mikroplarını, canlılıklarından şüphe
duyulmayacak kadar büyüttüm ve iki saygın doktorun huzurunda sistemime
aldım. Sonuç öncekiyle aynıydı. Sonra en büyük denemeyi yaptım. Yirmi
beş hekimin huzurunda, önce, jelatin kapsüller içinde mideye tifo basili verdim
ve ikinci olarak hem enjeksiyon yöntemi yoluyla difteri basilini aldım… Tüm
bunlar su içme etkisi ne ise onun kadar etki verdi... Sonra hastalarım
arasından benzer deneyler için uygun görünen iki kişiyi seçtim ve onları, rızalarını
alarak, benim geçirdiğim aynı süreçten geçirdim. Sonuçta hesaplamalarımın
yerinde olduğunu, onların rahatlığının benimki gibi olduğuna emin olarak
kanıtladım.”
Dr. Thomas Powell’in 21 Kasım 1897 basımı Los Angeles Herald'da yayınlanan
makalesinden…
https://cdnc.ucr.edu/?a=d&d=LAH18971121.2.200&e=-------en--20--1--txt-txIN--------
Dr. Thomas Powell, mikropların hastalığa sebep olmadığını kanıtlamak
için hem kendisi hem de gönüllüler üzerinde onlarca sene, sayısız deneyler
yapmasıyla tanınır. Binlerce mikrobu hem kendisi içerek hem gönüllülere
içirerek, bu mikropları hem vücuda doğrudan enjekte ederek çok çeşitli deneyler
yapmış, kendisinde ve gönüllülerde mikroplara atfedilen hastalıklar hiçbir
zaman gelişmemiştir.
Dr. E. Klein ve Dr. Heneage Gibbes'in "Asya Kolerasının
Etiyolojisi Üzerine Bir Soruşturma" başlıklı raporunu dikkate almak
amacıyla Hindistan Devlet Sekreteri tarafından toplanan bir Komite’nin
hazırladığı “Dr. Robert Koch'un Kolera ve Virgül Teorisinin Resmi Olarak Çürütülmesi”
adlı muhtıradan çok önemli notlar:
“…Bu suyun bir örneği, kolera vakasının meydana geldiği
evden yaklaşık yirmi yard uzaklıkta, kıyıya yakın bir yerden, özellikle kirli
göründüğü yerden alındı ve mikroskobik inceleme, kolera dışkılarında
bulunanlarla her bakımdan aynı olan şüphesiz virgül basilleri (koleraya sebep
olduğu iddia edilen ince uzun, virgül formdaki bakteriler) ortaya çıkardı. Bu
suda bulunmalarına ve 200 ailenin sürekli olarak onu yoğun bir şekilde
kullanmasına rağmen, kolera salgını olmadı. Şimdi, bu durumda doğanın
mutlak ve kesin bir deney olarak hizmet edecek kadar büyük bir ölçekte
gerçekleştirdiği bir deneyimiz var. Bu su, kolera boşaltımlarıyla ve
elbette virgül basilleriyle kirlenmişti ve birçok insan tarafından birkaç hafta
boyunca yoğun bir şekilde kullanıldı. Koch'a göre, virgül basilleri
koleranın nedeni ve özü ama Aralık ayının ortasına kadar bu kadar çok kişiden
BİRİ DAHİ HASTALIĞA YAKALANMADI. Açıkça çünkü suda koleraya sebep gösterilen o
şey yoktu ve BUNUN VİRGÜL BASİLİYLE HİÇBİR İLGİSİ YOKTU.”
“Mısır ve Kalküta’dayken Robert Koch, kemirgenler, etobur hayvanlar ve
maymunlar üzerinde besleme, deri altı ve damar içi enjeksiyon ve pirinç suyu
dışkılarıyla duodenuma enjeksiyon ve virgül basilinin saf kültürleri ile çok
sayıda deney yaptı ve hiçbir sonuç elde edemedi ve halk arasında yaptığı
soruşturmalar onu, evcil bir hayvanın kolera kaptığına dair bilinen bir vaka
olmadığı sonucuna götürdü ve bu nedenle koleranın alt hayvanlara bulaşmadığı
sonucuna vardı. Ancak, hayvanların (kemirgenlerin) pirinç suyu
dışkılarıyla aşılandıktan sonra kan zehirlenmesi nedeniyle ölebileceği ve
virgül basilinin aşılanan hayvanlar içinde çoğalabildiği, ancak KOLERA
ÜRETMEDİĞİ GÖZLEMİNİ YAPTI.”
“Bütün bu deneylerden, akut kolera vakalarının ileum’undan alınan mukus
pullarıyla, yeni ve eski dışkılarla, ya da virgül basili veya küçük basil
kültürleriyle, hayvanlarda (fareler, sıçanlar, kediler, tavşanlar ve
maymunlar) beslenme yoluyla, şah damarına deri altı enjeksiyonla veya bağırsak
boşluğuna enjeksiyonla sisteme sokularak HERHANGİ BİR HASTALIK ÜRETMEK MÜMKÜN
DEĞİLDİR.”
https://journals.biologists.com/jcs/article/s2-26/102/303/62010/The-Official-Refutation-of-Dr-Robert-Koch-s-Theory
“Dr. Robert Koch, insan gözüyle görülemeyen patojenik mikropların etkisi hipotezi üzerine belirli hastalıkların nedenini açıklamaya çalışmıştır. Kolera vakalarının dışkılarının mikroskobik incelemesi üzerine, farklı formlarda ve türlerde mikroplar bulmuş ve bunların arasında, bu hastalığın nedeni olduğunu düşündüğü virgül şeklinde olan bir tanesini suçlamıştır. Alt hayvanlar üzerinde yaptığı ‘kültür’ ve ‘deney’ süreciyle, bu mikrobun bu hastalığın nedeni olduğunu gösterdiğini iddia ediyor.”
“Ancak KOLERA İÇİN VİRGÜL ŞEKLİNDEKİ BASİL TEORİSİNİN BAŞARISIZ OLDUĞU
KANITLANDI. Bu görünmez virgül şeklindeki MİKROPLARIN EVRENSEL VE ZARARSIZ
OLDUĞU BULUNDU. Dr. Koch, virgül şeklindeki mikropların yaz mevsiminde yaygın
olarak görülen ishallerde her yerde bulunduğunu kabul ediyor ve bize şunları
söylüyor: ‘Herhangi bir kaynaktan gelen su, çok sıklıkla, hatta her zaman
virgül şeklinde organizmalar içerir.’
Bu organizmalar sağlıklı kişilerin ağız ve boğaz salgılarında ve her yerdeki
yaz aylarındaki yaygın ishallerde bulunurlar - sağlıklı kişilerin
bağırsaklarında uçuşurlar ve sertleşmiş dışkı akıntılarında da görülürler… Bu
hastalık konusunda uzman olan Münihli Dr. Pettenkofer ve Berlinli Dr. Emmerich,
bu basilleri içeren birer santimetreküp ‘kültür suyu’ içtiler ve KOLERA
HASTALIĞINA ÖZGÜ TEK BİR BELİRTİ BİLE YAŞAMADILAR… Hasterlik, herhangi bir
görünür sonuç olmaksızın aynı türden altı vakayı daha bildiriyor. Böylece Dr.
Koch virgül basilinin, bu hastalığın tanısal kanıtı olarak tamamen değersiz
olduğu tam olarak ortaya konmuştur.”
Dr. Henry Raymond Rogers, “Dr. Robert Koch ve Kolera Mikrop Teorisi” ve
“Kolera; Doğası ve Tedavisi” başlıklı makaleleri,
https://jamanetwork.com/journals/jama/article-abstract/453342
https://online.fliphtml5.com/wompk/zenn/#p=1
https://jamanetwork.com/journals/jama/article-abstract/443180?resultClick=1
“Tifo hastalığının iddia edilen nedeni olan BASİL TİFOSUS
SAĞLIKLI KİŞİLERDE BULUNUR ve Major Horrecks'e göre (British Medical Journal, 6
Mayıs 1911) hiçbir şekilde belirli bir özelliği yoktur. Kültür
yoluyla kolayca başka formlara (B. Coli, B. Alcaligencs, vb.) dönüştürülebilir.
Tanınmış Sağlık Memuru Dr. Thresh, “Malvern Hydro” davasında jüriye, virülan
tifo basilinin "saf kültürünün" bir şarap kadehi kadarını yuttuğunu
ve en ufak bir kötü sonuçla karşılaşmadığını söylemiştir.”
“Benzer sonuca varan deneyler hakkında Dr. JW Hodge şunları söylüyor: ‘Tıbbi
literatürde, görünüşte sağlıklı insan vücudunun, tifo ateşinin
varsayılan nedeni olan aktif basil tifosusun saf kültürleriyle tekrar tekrar
deri altına aşılandığına dair kayıtlı birçok örnek buldum. Bu tamamen
virülan kültürler ayrıca insan vücudunun rektumuna enjekte edilmiş ve kütikülün
çıkarıldığı geniş aşınmış bölgelere uygulanmıştır, delme veya aşınmadan
kaynaklananlardan başka bir etki olmadan.’ Hodge, Anthrax basili hakkında da
benzer bir açıklama yapıyor ve bilgisinin yettiği kadarıyla, patojenik
olduğu bilinen diğer mikroplarla yapılan TÜM BU DENEYLERİN SONUCUNUN NEGATİF
OLDUĞUNU söylüyor. (American Journal of Neuropathy, Şubat, 1911.)”
Dr. Herbert Snow, “Hastalığın Mikrop Teorisi“ başlıklı makalesinden…
Ayrıca Dr. Herbert Snow bu makalesinde Koch postülatlarının geçersizliğini
ortaya koymuş; tifo, tetanoz, tüberküloz, difteri vs. hastalıklar için, hiçbir
kanıt gösterilemeden bakterilerin ve mikropların suçlandığını, bakterilerin ve
mikropların hastalığa sebep olmadığı gerçeğine dair dönemin bilim adamları
tarafından getirilen kanıtların ısrarla göz ardı edildiğini açıklamıştır. Dönemin
tıp camiasına mikrop teorisinin kabul ettiirilmesinin gerisinde büyük bir
lobicilik faaliyetlerine girişildiğini ve tüm bu çabaların motivasyonunun
tedavi adı altında ölümcül ilaçlara ve aşılara insanları mahkum etmek olduğunu
anlatmıştır.
https://www.atsu.edu/museum-of-osteopathic-medicine/wp-content/uploads/2019/04/JO-1913/TheJournalofOsteopathyApril1913.pdf
https://chroniclingamerica.loc.gov/lccn/sn88084272/1913-05-03/ed-1/seq-25/
“İlk test, Klebs-Loffler basilinin difteriye neden
olup olmayacağını anlamak için yaklaşık 50.000 basil herhangi bir sorun olmadan
yutuldu, sonra 100.000, 500.000 ve bir milyon ve daha fazlası yutuldu ve hiçbir
durumda herhangi bir kötü etkiye neden olmadı.
İkinci test serisi, Eberth basilinin tifoya neden olup
olmayacağına karar vermekti, ancak her test negatifti; milyonlarca mikrop
yutulduğunda bile. Üçüncü seri testler, zatürreye veya herhangi bir
rahatsızlığa kapılmadan bir milyon (ve daha fazla) pnömokok bakterisinin yutulabileceğini
gösterdi.
Araştırmalar yaklaşık iki yılı kapsıyordu ve her biri
ortalama 15 test olmak üzere 45 farklı test yapıldı… Deneylere katılan HİÇ
KİMSEDE HERHANGİ BİR HASTALIK BELİRTİSİ ORTAYA ÇIKMADI… Testler son derece
dikkatli bir şekilde yapıldığından, bakteriyologların iddia ettiği gibi mikrop
tehlikesinin bulunmadığını kanıtlıyor.”
Dr. John Bell Fraser, 1916, The Canada Lancet, Cilt 49, No 10
https://www.canadiana.ca/view/oocihm.8_05199_550/15
Dr. John Bell Fraser, tıpkı Dr. Thomas Powell gibi yıllarca
mikropların hastalık yapmadığını sayısız deneylerle göstermiş, deneylere
katılan gönüllülerin yıllarca takibini yaparak gerçek tıbba belki de en titiz
ve bilimsel proseslere yaraşır çalışmalarla katkı sağlamıştır. MİLYONLARCA, MİLYARLARCA
MİKROP ÜZERİNDE YAPTIĞI DENEYLERİN SONUNDA HİÇ KİMSE HİÇBİR ZAMAN MİKROPLARA
ATFEDİLEN HASTALIKLARI ALMAMIŞTIR.
Fraser, 3 Ağustos 1919 tarihli The Sunday Times’da yayınlanan makalesinde “mikrop
teorisi”nin terk edilmesinin 12 faydasını sunmuştur. En önemlisi toplumlar korkutulmayacak,
hastalıkların gerçek kimyasal nedenleri incelenebilecek ve doğru beslenmeye, sanitasyonun
önemine vb. dikkatler verilebilecektir. Yani buna göre hastalıkların gerçek
nedenleri araştırılacak ve doğru çözümler getirilecektir.
https://ibb.co/j8YvN4p
Not: İlginçtir ki yıllar sonra “mikrop teorisi”ne yaslanan mevcut sistem
içinden bazı yazarların “bulaşıcı hastalık” demeye eli mahkûm bir şekilde olsa da
gerçek çözümlerin neler olduğunu/olması gerektiğini itiraf ettiği görülür: “Bulaşıcı
hastalıkların neden olduğu morbidite ve mortalitedeki en büyük tarihsel düşüş,
modern antibiyotik ve aşı çağında değil, temiz su, doğru beslenme ve sanitasyon
programının kullanılmasından sonra yaşanır."
The Journal of Pediatrics,
Aralık 1999 https://www.jpeds.com/action/showPdf?pii=S0022-3476%2899%2970080-6
“Toronto Biyokimya Derneği, birkaç yıl önce mikroplarla
ilgili çok ilginç deneyler yaptı ve mikrop teorisini test etme fikri ortaya
çıktı. Ontario'daki herhangi bir mikrop teorisyenine, mikropların hastalığa
neden olduğuna dair inancı test etmesi için bir meydan okuma yapıldı. Ancak
hepsi de aynı şeyi söyledi. Bu testler tifo, difteri, zatürre, tüberküloz,
menenjit ve ‘karışık mikroplar’ ile yapıldı. Milyonlarca sözde hastalık
mikrobu, akla gelebilecek her şekilde yiyeceklerde kullanıldı; boğazda,
burunda, mukoza zarlarında, bademciklerde vb. ANCAK GÖNÜLLÜLERİN HİÇBİRİ, HASTALIĞA
SEBEP OLDUĞU SÖYLENEN MİKROPLARDAN ALMALARI GEREKEN HASTALIĞI ALMADILAR.”
“Pasteur zamanından bu yana teorinin bir bilim haline geldiği asla doğru değil.
Muhabiriniz daha fazla araştırırsa, kesinlikle bunun bilimsel olmadığını
görecektir!”
The Victoria Daily Times, 25 Kasım 1922, sayfa 4
https://www.newspapers.com/image/505111475/?match=1&terms=germ&clipping_id=141055728
https://ibb.co/yRJdLnf
San
Francisco'daki Boston Harbor
ve Angel Island'daki
karantina istasyonlarında Halk Sağlığı Servisi ve ABD Donanması tarafından
yürütülen deneyler:
- Grip geçmişi olmayan Donanmadan 100 gönüllü
- Gönüllülerin bir kısmına önce bir suş, ardından birkaç suş Pfeiffer basil atomizer (Basil: Bakterilerin
ince uzun formuna verilen isim) ve swab ile burunlarına ve boğazlarına ve sonra gözlerine
püskürtüldü.
- Yakın zamanda gripten ölenlerin akciğerlerinden ekstraksiyonlar elde edildi.
Daha sonra grip ekstraksiyonlarının süspansiyonlarını 19 gönüllünün burunlarına
ve gözlerine ve tekrar boğazlarına püskürtmek için bir atomizer kullandılar.
- Diğerleri grip hastalarının ağız, burun, boğaz ve
bronşlarından alınan mukus salgılarından yapılan karışımlarla aşılandı.
- Daha sonra, bazı gönüllülere grip hastalarından kan
enjeksiyonları yapıldı.
- Gönüllülerden 13'ü bir grip servisine alındı ve her biri 10'ar grip hastasına
maruz bırakıldı. Her gönüllü, her hastayla el sıkışarak mümkün olduğunca
yakınlaşacak, hastayla 5 dakika yakın mesafeden konuşacak ve hastanın nefes
almasına ve doğrudan yüzüne öksürmesine izin verecekti.
- Karşı taraf öksürürken, öbür taraf nefes alıp içine çekti. Bu işlem 10
hastanın her biri ile 5 kez tekrarlandı.
BU DENEYLERDEKİ GÖNÜLLÜLERİN HİÇBİRİ AMA HİÇBİRİ GRİP
GELİŞTİRMEDİ, HASTA OLMADI.
"Salgına,
hastalığın nedenini bildiğimiz ve insandan insana nasıl bulaştığını
bildiğimizden oldukça emin olduğumuz düşüncesiyle girdik. Belki bir şey
öğrendiysek, o da hastalık hakkında ne bildiğimizden tam olarak emin
olmadığımızdır." Milton Rosenau
https://zenodo.org/record/1505669/files/article.pdf?download=l
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2862332/#!po=60.7527
Aralık 1919'da
McCoy ve diğerleri tarafından 8 deneyden oluşan bir set yapıldı. 50 kişide
bulaşmayı denemek ve kanıtlamak istendi.
Bir kez daha, 8 deneyin tümü, gripli kişilerin veya vücut sıvılarının hastalığa
neden olduğunu kanıtlayamadı. 50 kişiden HİÇBİRİ HASTALANMADI.
1919'da Wahl ve arkadaşları, 6 sağlıklı kişiyi hasta insanlardan mukus
salgılarına ve akciğer dokusuna maruz bırakarak bu kişilere grip bulaştırmayı
denemek için 3 ayrı deney yaptı.
3 çalışmanın
herhangi birinde 6 kişiden HİÇBİRİ GRİBE YAKALANMADI.
https://www.jstor.org/stable/30082102?seq=1#metadata_info_tab_contents
1921'de
Williams ve arkadaşları 45 sağlıklı erkeği, hasta insanlardan mukus salgılarına maruz bırakarak, soğuk algınlığı ve grip ile
deneysel olarak enfekte etmeye çalıştı. 45 kişiden KİMSE HASTALANMADI.
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/19869857/
Tüm pdf: https://vk.com/doc211304170_645022319?hash=lLYwz54pRpgdoEWfLRqtgEMxbEWvUkLcnK4SrxUwcED
1924'te Robert Robertson & Robert Groves, 100 sağlıklı kişiyi grip olan 16 farklı kişinin vücut salgılarına maruz birakti. Deney sonucu: 100 KİŞİDEN HİÇBİRİ hasta kişilerin vücut salgılarına maruz kalma sonucu HASTALANMADI.
https://academic.oup.com/jid/article-abstract/34/4/400/832936?redirectedFrom=fulltext&login=false
1937'de F. M. Burnet ve Dora Lush, 200 sağlıklı insanı grip olan
insanların vücut salgılarına
maruz bırakan bir deney
yaptı: 200 kişiden HİÇBİRİ HASTALANMADI.
https://ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2065253/
1940'ta
Burnet ve Foley, deneysel olarak 15 üniversite öğrencisine grip bulaştırmaya çalıştı. Yazarlar deneylerinin başarısız olduğu
sonucuna vardı.
https://onlinelibrary.wiley.com/doi/abs/10.5694/j.1326-5377.1940.tb79929.x
2003’te Carolyn
Buxton Bridges ve arkadaşları
grip bulaşmasını tekrar gözden geçirdi.
“Literatürde insandan insana grip bulaşmasını doğrulayan hiçbir insan deneysel
çalışması bulamadık.”
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/14523774/
Her
nasılsa, bakteriler ve diğer mikroplar, insan ve hayvan vücudunu, içini ve
dışını, neredeyse zerre boşluk bırakmayacak denli ağ gibi kaplamışken, sözüm
ona bunlardan birkaçının hastalık çıkaracağı tutuyor ama hasta insanlardan
alınan mikrop örneklerini sağlıklı insanlara çeşitli şekillerde maruz
bırakmalarına rağmen o mikroplar bu defa hastalık yapmayı reddediyor!
Buradaki her deney mikropların hastalık yapmadığının en kesin ispatıdır.
Ve daha bu
yönde gerçekleştirilmiş birçok deney sayılabilir....
Temiz akıl sahipleri için, fiyasko ile sonuçlanmış bu deneylerin biri dahi tüm
mikrop teorisini çökertmeye muktedirdir.
Mikrop teorisi insan aklına, her şeyden önce onuruna büyük hakarettir!
Geçmişte, mikropların
hastalık nedeni olabileceğine dair hatta bu ihtimale yaklaşan tek bir kanıt
getirilemedi, bugün ve yarın da bu yönde hiçbir kanıt getirilemeyecek.
Mikrop teorisi ölü doğdu, ortaya atıldığı an
çürümüştü esasta.
Çünkü gerçek bilim bu şarlatanlığı asla desteklemedi.
Destekleyenler belliydi.
Ve onlar, mikrop teorisinin bir sahtekârlıktan ötesi olmadığını da aslında
herkesten daha iyi biliyordu.
Hiçbir Mikrobun Hastalık Nedeni Olmadığını Bilakis Hepsinin Canlılığın
Sağlığı ve Sürekliliği İçin Son Derece Gerekli Görevlerinin Olduğunu Belirten
Bilim Adamlarının Beyanları:
“Eğer hayatımı yeniden yaşayabilseydim, mikropların kendi yaşam alanlarını
aradıklarını en başında kanıtlamak isterdim, yani onların hastalıklı ve ölü
dokuları aradığını… Mikropların o hastalıklı ya da ölü dokuların sebebinin
olmadığı gerçeğini anlatırdım. Tıpkı sivrisineklerin bataklığı/pis suyu araması
gibi… Sivrisinekler de asla o pis suyun sebebi değildir.”
Dr. Rudolph Virchow, (1821–1902), Modern Patolojinin Babası
"Mikrop teorisi doğru olsaydı, buna inanacak kimse
hayatta olmazdı."
Bartlett Joshua Palmer (14 Eylül 1882-27 Mayıs 1961) Kiropraktiğin kurucusu Daniel David Palmer'ın oğlu ve
kiropraktiğin geliştiricisi
"Hastalıkların mikrop teorisinin tüm yapısı, yalnızca kanıtlanmamış
olmakla kalmayıp, kanıtlanması da mümkün olmayan varsayımlara dayanmaktadır ve
bunların birçoğunun gerçeğin tam tersi olduğu kanıtlanabilir. Tamamen Pasteur'e
ait olan bu kanıtlanmamış varsayımların temeli sözde bulaşıcı ve
bulaşıcı rahatsızlıkların hepsinin mikroplar tarafından meydana getirildiği
hipotezidir."
Dr. Montague L. Leverson, İngiliz avukat ve homeopatik hekim
https://www.life-enthusiast.com/articles/dream-and-lie-of-louis-pasteur-part-6/?v=ebe021079e5a
1887'de British Medical Journal'da yayınlanan bu makalede Birmingham ve Midlands Hastanesi Baş Cerrahı Dr. Lawson Tait, bakterileri hastalık etkeni değil, ayrıştırıcılar olarak tarif etmiştir. BAKTERİLER ASLA CANLI DOKUYA SALDIRMAZ, onlar sadece atık maddeleri temizlemektedir. Dr. Tait, mikropların bir hastalık nedeni olduğu iddialarının "yanlışlığına dair en iyi kanıtın” “mikrop olgularını bir hastalık mikrop teorisine yükseltmeye yönelik her girişimin acınacak bir şekilde başarısız olması" olduğunu belirtir. Yine Tait, ne zamanki tüberküloz hastalarının bakterilerine zarar verme girişiminde bulunmayıp, bakterilerin, hasta vücudundaki atık maddelerden arındırmalarına destek olan tedavi uygulamaları sağlandığında iyileştiklerini söyler. “Mikrop teorisi gerçekleşlerle bağdaşmıyor. Mikrop teorisi eğer doğru olsaydı ‘tüberküloz basili’ne her yerde rastlanacağı için emin olun kimse güvende olmazdı.”
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2534970/
“Mesleğin,
tüberküloza hiçbir mikrobun neden olmadığını savunan üyelerine
katılıyoruz. MİKROPLAR HİÇBİR HASTALIĞA NEDEN OLMAZ.
Dahası, mikroplardan korkmanın mikropların kendisinden daha fazla
zarar verdiğini kabul ediyoruz. Mikrop olmadığını iddia etmiyoruz,
ancak mikrobun hastalığın nedeni olarak görülmesinin büyük bir saçmalık
olduğunu savunuyoruz. Günümüzde mikropların yıkıcılığı hakkındaki düşünceler
doğru olsaydı, insan ırkı bir saat bile var olamazdı. Mikroplar her
yerdedir… Ve tüm insanlar hastalığa yatkın olsaydı, gün batımından önce hepimiz
ölüm döşeğinde olurduk… Mikropların bu veya başka herhangi bir hastalığın tek
veya başlıca nedeni olduğu yönündeki iyi niyetli birçok hekimin görüşüne
katılmıyoruz.”
Dr. Simon
Louis Katzoff, İnsan Sağlığı Üzerine Zamanında Gerçekler adlı kitabı,
111. Sayfa.
https://archive.org/details/timelytruthsonh00katzgoog/page/n135/mode/1up
“Bazı tıp doktorları hastalıkların mikrop teorisi üzerinde
çalışıyorlar… Ancak mikrop teorisi zaten zayıflıyor ve bir kenara atılma
zamanı geldi. Kanada'dan Dr. Fraser ve Kaliforniya'dan Dr. Powell her
çeşitten milyarlarca mikrop üzerinde deneyler yaptılar, ancak mikropları
insanlara enjekte etmelerine rağmen tek bir hastalık bile
üretemediler. Dr. Waite yıllarca mikrop teorisini kanıtlamaya
çalıştı, ancak başaramadı. Dünya Savaşı sırasında Massachusetts'teki
Gallop Adası'nda milyonlarca ‘grip mikrobu’ hükümet hastanesinde yüzlerce adama
enjekte edildi ve hiç kimse gribe yakalanmadı. MİKROPLAR HASTALIĞA SEBEP
OLMAZ. MİKROPLAR LEŞ YİYİCİLERDİR.”
Tıp doktoru Ernest W. Cordingley, 1925,
Naturopati İlkeleri ve Uygulamaları kitabı
https://www.scribd.com/document/626957695/EW-Cordingley-Principles-and-Practice-of-Naturopathy
“Mikroplar hastalığın sonucudur ve hastalıklı bir durum
ortaya çıktıktan sonra hastalıklı maddeyi yok etmek ve vücudu sağlığa
kavuşturmak amacıyla aktif hale gelirler. MİKROPLAR İNSANLIĞIN SAHİP OLDUĞU EN
İYİ DOSTLARDIR. Şimdiye kadar hiç kimse bir mikrobunun hastalığa sebep
olabileceğini kanıtlayamadı.”
Dr.
Walter Robert Hadwen, İngiliz pratisyen hekim, farmasötik kimyager ve
yazar.
Kendisi ayrıca, Pasteur’ün uygulamalarıyla bilinen ve neredeyse geneli
Rockefeller Enstitüsünde gerçekleştirilen gaddar hayvan deneyleri, (kedi ve
köpeklerin bağlanıp midelerine kaynar su dökülmesi, hayvan henüz canlıyken bazı
uzuvlarının yakılması, hayati organlarının ezilmesi vb.) canice uygulamalar
bütünü olan “vivisection”a tamamen karşıydı ve “Vivisection”ın Kaldırılması İçin İngiliz Birliği'nin başkanıydı.
Dr. Walter Robert Hadwen’in 7 Ekim 1922 tarihli The Victoria Daily Times’da ve
29 Ocak 1938 tarihli The VOICE’da yayınlanan makalelerinde, Hadwen, mikrop
teorisinin baştan sona yanlışlığına dair birçok kanıt getirir. Koch
postülatlarının yapılan birçok deneyle çürütüldüğünü, mikropların hastalığa
sebep olabileceğine bilimsel kanıt getirilemeden ısrarla uygulanan aşı ve serumların
işe yaraması şöyle dursun, kan dolaşımını zehirleyerek hastalıkları ve ölümleri
artırdığını detaylarıyla anlatır. Hadwen zorunlu anti-tifo aşısının Fransız
ordusuna yapıldıktan sonra bunun 113.498 vaka, 12.000 ölümle sonuçlandığını da bildirir.
Dr. Walter Robert Hadwen’in bu makalelerinden Pasteur’ün kuduz aşısının yol
açtığı felaketleri de öğrenmek mümkündür. Hadwen, sadece Pasteur Enstitüsü’nün
kayıtlarında Pasteur aşısını aldıktan sonra ölen 3.000 ila 4.000 kişinin isim
listesinin olduğunu söyler.
“Pasteur'ün, korkunç bir işkence süreci altında çıldırttığı köpeklerin
omuriliklerinin emülsiyonlarını insanlara enjekte etme uygulamasının ciddi ölüm
oranlarına yol açtığına şüphe yoktur.”
Bu bilgi, bizzat o dönemi yaşayan bir doktorun, “şahitli” kaleminden günümüze
kadar gelebildiği için, çok kıymetlidir. Bizlere ulaşabilen, henüz
karartılmamış bilgilerdir bunlar…
“Aşılama; aptal bir teoriyi tatmin etmek için yapılan,
bilimle uzaktan yakından alakası olmayan, aynı zamanda sağduyuya da hitap etmeyen
bir vahşiliktir.”
https://ibb.co/1J6rDbN
https://ibb.co/k0pfZny
“Mikroplar
dışkılarla beslenir. Onlar leş yiyicilerdir. Hiçbir zaman başka bir şey
olmadılar ve hiçbir zaman başka bir şey olmayacaklar. Dokulardan gelen akıntıyı
parçalayıp tüketirler. Bu, vücudun dışında doğada her yerdeki mikroplara
atfedilen işlevdir ve hastalıktaki gerçek ve tek işlevleridir. ONLAR
ARINDIRICI VE FAYDALI ETKENLERDİR. Tıp mesleği
mikrop teorisi konusunda histeriye kapılmış durumda ve bunu çok saf bir halkı
sömürmek için kullanıyor. Mikroplar her yerdedir. Soluduğumuz
havada, yediğimiz yiyeceklerde, içtiğimiz suda bulunurlar. Onlardan
kaçamayız. Onları yalnızca sınırlı bir ölçüde yok edebiliriz. Mikropları
yok etmeye veya onlardan kaçmaya çalışarak hastalıktan kaçmaya çalışmak
aptallıktır.”
Dr. Herbert Shelton, Naturopat ve günümüzün Doğal Hijyen hareketinin kurucusu, İnsan
Hayatı: Felsefesi ve Yasaları kitabı, sayfa 189-190.
https://books.google.com.tr/books?id=dcssshFW7REC&pg=PA189&lpg=PA189&dq=%22Warmth,+moisture,+food-these+are+the+causes+that+%0D%0Aactivate+latent+germs+and+arouse+them+to+activity.&source=bl&ots=I49WnqK0r3&sig=ACfU3U28MGqDWuQPQvGIjikRvl7z354_jw&hl=en&sa=X&redir_esc=y#v=onepage&q=%22Warmth%2C%20moisture%2C%20food-these%20are%20the%20causes%20that%20%20%20activate%20latent%20germs%20and%20arouse%20them%20to%20activity.&f=false
“Tıp mesleği mikrop teorisi konusunda histeriye kapılmış durumda ve bunu çok saf bir halkı sömürmek için kullanıyor” diyor Dr. Herbert Shelton. Bu teorinin (sadece bir iddia aslında) ardında bilimin değil, insanlığa ve tüm canlılığa bir kasıt olduğunu görebilenler için üzerine pek de bir şey söylemeye lüzum yoktur. Bu iddia, bilimle alakası olmayan, finans ve lobicilik yönünden güçlü bir grup canlılık düşmanı öjenist tarafından ortaya atılıp desteklendi. İlaç şirketlerini bu iddia üzerine kurdular ve yine bu iddia üzerine yüzyıllardır insanları ve hayvanları ilaç ve aşılarla zehirliyorlar.
Bu iddia hem sağlık, hem de bir ekonomik sömürü sisteminin temelidir.
Onu ayakta tutan sadece “o saf halkın” kör inancıdır.
Halk, kendi bedenine ait organizmalarıyla aslında bakterileriyle, mikroplarıyla, parazitleriyle, eksozomlarıyla (virüs diye servis edilen veziküller) bir bütün olan bedeniyle barışmayı bilse, gerçek düşmanlarını görecek ve bu sömürü sistemi temelinden çürüyerek, yıkılıp gidecektir.
Dr. Royal E. S. Hayes, Tıbbi Yaramazlık Diyeceksiniz: Mikropların Çimlendirilmesi Teorisi, sayfa 35.
https://books.google.com.tr/books?id=C06b0ZgrA4MC&pg=PA35&lpg=PA35&dq=The+germ+theory+of+disease+is+the+greatest+travesty+on+science+that+was+ever+stumbled+over+during+this+semicivilized+age&source=bl&ots=Qku6AG87xi&sig=ACfU3U0AOmI-qG-DhdJhZJuUwYlrGL2Pxw&hl=en&sa=X&redir_esc=y#v=onepage&q=The%20germ%20theory%20of%20disease%20is%20the%20greatest%20travesty%20on%20science%20that%20was%20ever%20stumbled%20over%20during%20this%20semicivilized%20age&f=false
"Doktorların hastalıkları bakterilere, mikroplara ve
var olmayan virüslere bağlaması yeterince kötüyken, maruz
kaldıklarında ‘hastalık kapmayan' sağlıklı insanları seçip , 'taşıyıcı'
olduklarını ve başkalarını enfekte edebileceklerini iddia
etmeleri gülünçlüğün zirvesidir."
Dr. Eleanora McBean
“Mikroorganizmaların hastalıklarla nedensel ilişkisine dair
bilimsel bir kanıta yaklaşan hiçbir şey olmamıştır ve böyle bir ilişkinin iddia
edildiği çoğu durumda, bu görüşü kesin bir şekilde çürüten bol miktarda kanıt
vardır. Ancak ne yazık ki BU SAKAT VE EKSİK TEORİ, milyonlarca
sermayenin yatırıldığı ve kamuoyunu Tıp Fakültesi'nin daha saf üyeleriyle
kandırmak için hiçbir masraftan kaçınılmayan çok kapsamlı BİR ŞARLATANLIK SİSTEMİNİN
TEMELİ HALİNE GELMİŞTİR.”
Dr. Herbert Snow
“Mikroplar her yerde, her zaman mevcuttur, hem sağlıklı hem
de hasta insanlarda birçok farklı formda… Bu mikroplar, ortam toksik olduğunda
ve temizliğe elverişli olduğunda, modern bilim insanlarının 'patojenler' dediği
şeye dönüşür. Bir iyileşme krizine girdiğinizde ve vücudunuz toksinleri
attığında, bu mikroplar sizin özünüzden çıkarak bu toksinleri ortadan
kaldırmaya, işlemeye ve parçalamaya yardımcı olur. Mikropların hastalıkla
kesinlikle hiçbir nedensel ilişkisi yoktur. Ancak mikroplar temizlenmenize yardımcı
oluyor gibi görünüyor, çünkü oldukça basit bir şekilde ifade etmek gerekirse,
hastalığınız sizin tedavinizdir!”
"Ancak suçlu mikrop değildir. Kendi kan dolaşımınızdaki
toksisite seviyesidir."
Dr. William P. Trebing, Güle Güle Mikrop Teorisi, sayfa 154
"Bakteriler
sağlıklı canlı hücrelere saldırmazlar. Bunun yerine, hasta, hasarlı ve ölü hücrelerin parçalanmasına yardımcı olurlar . »
Dr. Thomas Cowan
Ve daha sayısız gerçek bilim adamlarının beyanlarını buraya
aktarmaya kalksam sanırım yazı bir hayli uzayacak. Burada bırakmanın doğru
olduğunu, tüm bunların yeterli kanıtlar olduğunu düşünüyorum.
KANITLAR – II
Konuşmanın tamamı: https://x.com/drtomcowan/status/1833976686485913730
Şimdi Roytas’ın parazitler üzerine inançları sorgulatan, ezberleri bozan her biri çok değerli slaytlarından buradaki anlatıma uygun olduklarını düşündüğümü seçip, destekleyici kaynaklarla birlikte paylaşacağım.
Tıpkı bakteriler, mikroplar gibi parazitlerin de 3 ana görevinden bahsedebiliriz:
- Biyotransformasyon (Toksik maddeleri toksik olmayan maddelere dönüştürme)
- Biyoremediasyon (Biyolojik iyileştirme/kirliliği temizleme)
- Biyosekestrasyon (Biyolojik karbon döngüsü)
- Parazitler ağır metalleri biyolojik olarak biriktirir/topaklar ve onları biyolojik olarak parçalayıp çözerek/tüketerek dokuların ağır metalleri absorbe etmesini engeller.
- Nöbetçi olarak anılırlar. (Nöbet tutan bir asker veya gözetleyici/Parazitler özellikle bağırsak sınırında bir nöbetçi gibi davranmak için gelir ve toksik maddelerin içeri girmesini engeller, onu yer ve onu toksik olmayan bir maddeye dönüştürür.)
- Çevre kirliliği ve toksisitenin dikkate alınan biyo-göstergeleridir. (Toksisite bölgesinde, toksik maddeleri yemek için toplanırlar)
- Balıklarda ağır metallere karşı biyo-iyileştiricidirler.
- Sıçanlardaki tenyalar, “konakçı” dokuya kıyasla ağır metalleri 3:1 - 10:1 oranında biriktirir.
- Kuşlardaki yuvarlak kurtlar ağır metalleri biriktirir.
- Tilkilerdeki tenyalar ağır metallerin organ konsantrasyonlarını azaltır.
Parazitlerin ancak toksik bir ortamda bulunduğu, hatta toksik bir ortamın biyo-göstergesi sayılmalarına neden olacak denli bu durumun şaşmadığı artık kabul edilmektedir. O toksik ortama hiçbir olumsuz etkilerinin olmadığı da, toksik ortamı meydana getiren ağır metaller gibi kirleticileri biriktirip, parçalama görevinde bulunmaları üzerine bellidir. O ortamda belli bir görevle bulunurlar ve bu görevin dışına çıkmazlar.
https://parasitesandvectors.biomedcentral.com/articles/10.1186/s13071-017-2001-3
“Balıkların bağırsak helmintleri, sucul ortamlarda ağır metal kontaminasyonu için potansiyel biyoindikatörler olarak giderek daha fazla ilgi görmektedir. Bu parazitler arasında özellikle sestodlar ve akantosefaller, yerleşik serbest yaşayan nöbetçilerin kapasitesini aşan muazzam bir ağır metal biriktirme kapasitesine sahiptir. Saha ve laboratuvar çalışmalarında, akantosefallerde konak dokularına göre birkaç bin kat daha yüksek metal konsantrasyonları tanımlanmıştır.”
https://typeset.io/papers/accumulation-of-heavy-metals-by-intestinal-helminths-in-fish-2tx9zrppju
“Balıkların kaslarındaki ilgili metal konsantrasyonları, balıkların
taşıdığı iki tür tenyanın dokusunun metal konsantrasyonları ile karşılaştırıldığında,
tenyalar konak dokularına kıyasla 12,5-18,9 kat daha fazla kurşun, 2,3-3 kat
daha fazla kadmiyum ve 4,4-14,1 kat daha fazla krom biriktirmiştir.”
https://actavet.vfu.cz/media/pdf/avb_2012081030313.pdf
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/25988090/
Yani bu parazitler, ağır metalleri biriktirip ortamdan temizlemeye çalışarak, dokuların ağır metal emiliminin önüne geçmektedir. Parazitler dokuları ağır metal zehirlenmesinden koruyorlar.
https://www.researchgate.net/publication/349367758_Heavy_metals_accumulation_in_the_system_Rattus_norvegicus_-Hymenolepis_diminuta_from_industrial_area_in_Bulgaria
https://www.cabidigitallibrary.org/doi/full/10.5555/20003008494
“Bu çalışmanın amacı tilkilerde birikmiş ağır metal seviyelerini parazitli ve parazitlerden arındırılmış bağırsaklar kıyası üzerinden karşılaştırmaktı. Ayrıca araştırmamız tilki bağırsaklarındaki ağır metal içeriği ile bağırsak parazitleri arasındaki ilişkiyi anlamaktı. 34 tilkinin bağırsakları, parazit varlığını tespit etmek için parçalara ayrıldı. 15 bağırsak örneğinde parazitik bağırsak helmintleri bulundu. Ağır metal içeriği ince bağırsak dokusunda ve parazitlerde atomik absorpsiyon spektrometresi (AAS) kullanılarak belirlendi. Parazitli bağırsaktaki ağır metal konsantrasyonu, parazitsiz bağırsaktaki ağır metal konsantrasyonundan anlamlı ölçüde çok daha düşüktü.”
https://pdfs.semanticscholar.org/0991/b9049d233178ed29fc7d29fb5c61b41d1be3.pdf
Ağır metalleri, toksik materyalleri, çeşitli kirleticileri
vs. parçalayan, çözen, onları toksik olmayan formlara dönüştüren bakteriler ve diğer
mikroplar:
“Atıklarla başa çıkmanın umut vadeden stratejisi onu
parçalayabilen mikroplar bulmaktır. Araştırmacılar, deve cırcır böceklerinde
bir dizi mikrobiyal organizmayı tanımladı ve test etti ve özellikle ilgi çekici
olan Cedecea lapagei adlı bir bakteri türüne odaklandı… Bu
mikroorganizmanın, odunu sert yapan bitki hücrelerindeki polimerler olan
lignini parçalayabildiğini buldular… Bu çalışmalar, bu bakterilerin lignin
üzerinde büyüme ve onu parçalama konusundaki benzersiz yeteneklerinden sorumlu
olabilecek bazı genlerini ve enzimlerini tanımlamayı içeriyordu… Potansiyel
olarak kağıt hamuru atıklarını enerjiye dönüştürebilen ve dolayısıyla bir
kirleticiden kurtarabilen bakterileri tanımlamanın yanı sıra, diğer atık
türlerini parçalayabilecek organizmalar üzerine tekrarlanabilir bir yaklaşım
belirledik… Bu, büyük kirlilik sorunlarına yol açan plastik veya diğer ürünler
için de geçerlidir.”
https://physicsworld.com/a/cricket-bacteria-break-down-recalcitrant-waste/
“Mikroorganizmalar, kirleticileri parçalamak için biyokimyasal reaksiyonun
ilerlemesini kolaylaştırmaya yardımcı olacak biyokatalizörler olarak hareket
ederek orijinal doğal çevreyi geri yüklemek ve daha fazla kirliliği önlemek
için kullanılır. Sadece kirleticiyi toplayıp depolamakla kalmaz, aynı zamanda
kirleticileri parçalar ve onları daha az veya toksik olmayan formlara dönüştürerek
harika organize edilmiş bir mikrobiyolojik prosedürü takip ederler. Mikroorganizmalar,
çevre dostu ve değerli genetik materyalleriyle bilinir. Mikroorganizmalar
beslenme açısından çok yönlülüğe, uyarlanabilirliğe sahiptir ve ayrıca çok
seyreltik çözeltilerde bulunan kirleticiler üzerinde de etki edebilirler; bu
nedenle herhangi bir çevre koşulunda yaşayabilirler ve kirleticilerin
biyoremediasyonu olarak kullanılır… Biyoremediasyon süreci yalnızca
hidrokarbonlar, yağlar, ağır metaller, pestisitler, boyalar vb. gibi organik
bileşikleri metabolize ederek enzimatik bir şekilde parçalayabilir. Yaygın
olarak kullanılan bakteriler Staphylococcus, Bacillus, Pseudomonas, Citrobacter,
Klebsiella ve Rhodococcus'tur. Birçok mantar ve alg ailesi de kullanılır… İmmobilizasyon
işlemi toprak bakterileri tarafından kontrol edilir… Biyosorpsiyon,
algler, bakteriler ve mantarlar gibi mikroorganizmaların metal iyonlarını
emdiği bir fiziko-kimyasal işlemdir. Bu işlem enerjiye bağlı değildir ve emilen
metal iyonu konsantrasyonu bu organizmalar tarafından azaltılır.”
https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0045653522035925
“Mikroorganizmalar toksik elementleri suya, karbondioksite ve daha az toksik bileşiklere
dönüştürebilir ve bunlar mineralizasyon olarak adlandırılan bir süreçte diğer
mikroplar tarafından daha da parçalanır. Biyoremediasyon bakteri, mantar, alg
vb. kullanılarak gerçekleştirilebilir. (Arsenikten tutun da cıvaya kadar
çeşitli ağır metalleri ve toksik elementleri çözen bakterilerin listesine
buradan ulaşabilirsiniz: https://www.frontiersin.org/files/Articles/1183691/fagro-05-1183691-HTML/image_m/fagro-05-1183691-t002.jpg)
Mikroorganizmalar, biyolojik çoğaltma olarak adlandırılan
bir işlemde toksik kirleticilerle beslenmeleri için kirli alanlara özel olarak
eklenir. Bu, çok etkili, hızlı ve uygun maliyetli bir biyoremediasyon
yöntemidir. Kirli alanlara, yerleşik mikropları çoğaltmak için harici mikroplar
eklenir… Kirlenmiş bir bölgeye eklenen Burkholderia sp.
FDS-1'in, pestisitlerle kirlenmiş toprakta bulunan nitrofenolik bileşiği, hafif
asidik pH'ta ve yaklaşık 30° C sıcaklıkta daha az toksik bir forma dönüştürdüğü
bildirilmiştir. (Bu tabloya göz atın: https://www.frontiersin.org/files/Articles/1183691/fagro-05-1183691-HTML/image_m/fagro-05-1183691-t003.jpg)”
https://www.frontiersin.org/journals/agronomy/articles/10.3389/fagro.2023.1183691/full
İşte
bakteriler, mikroplar ve parazitler insan vücudunda da, ölü hücre atıklarını,
ağır metaller gibi toksik malzemeleri parçalayıp tüketerek onları hem ortamdan
süpürmek hem de vücut için faydalı ya da zararsız maddelere dönüştürmek için
böyle mücadele verir. Onların görevi budur.
Aşı enjeksiyonları sonucu kan – beyin bariyerini aşan aşı içeriklerindeki ağır
metaller yüzünden “otizm” hasarı almış çocukların beyinlerinde ve daha başka ağır
metal birikiminin olduğu organlarda görülen parazitler, o sorunun kaynağı değiller;
o sorunu iyileştirmek için oradalar.
Artık bu gerçeğin anlaşılması gerekiyor.
Örneğin pelin otu gibi bitkiler ilginçtir ki özellikle ağır metallerle
kirlenmiş toprakları büyümek için seçiyor, bir parazit gibi… Ardından hızla toprağı
biyolojik olarak temizlemeye, topraktan ağır metalleri emip toksik olmayan
metillenmiş bir maddeye dönüştürüyor. Bu açıdan mükemmel bir ortam temizleyici
ve çevre temizleyicisidir diyebiliriz. Pelin otu, sarımsak, kişniş gibi “antiparaziter”
olarak adlandırılmış bitkileri tükettiğinizde, bunlar, ağır metal şelatlama ve
detoksifikasyon özellikleri sayesinde sizleri ağır metallerin, plastiklerin,
kimyasalların ve diğer türlü toksik maddelerin maruziyetinden koruyorlar.
Böylece parazitlerin iş yükü hafifliyor ve hatta üzerinden alınıyor ve böylece
orada bulunmalarına gerek kalmadan geri çekiliyorlar.
Bu açıdan bu bitkilerin “doğal antiparaziter” ya da “doğal antibiyotik” diye
adlandırılması yanlıştır. Bu bitkiler bakterilerinize, mikroplarınıza ve
parazitlerinize zarar vermeden ortam temizliği yapıyor ve toksisite bölgesine
bakterilerin, diğer mikropların ve parazitlerin yoğunlaşlaşmasına gerek
kalmıyor.
Bu bitkileri kullandıktan sonra bu sebeple iyi hissediyorsunuz.
Artık toparlarsam;
Bulaş diye bir şey yoktur.
Enfeksiyon diye bir şey yoktur.
Bakteriyel
ya da paraziter hastalıklar diye bir şey yoktur.
Mikrop teorisi ortaya atıldığından bu yana tek bir bakterinin, mikrobun ya da
parazitin dahi canlı dokuya saldırdığına, hastalık yaptığına dair tek bir
bilimsel kanıt yoktur.
Hastalıkların tek sebebi sadece çeşitli şekillerde
gerçekleşen toksisite maruziyeti yani zehirlenmedir.
Vücudu neler zehirler?
- Kötü beslenme
- Güneşten yeterince faydalanmama
- Rafine tuz
- Yetersiz kaya tuzu tüketimi
- Yetersiz su tüketimi
- Mineral eksikliği
- Rafine şeker
- Trans yağlar
- İşlenmiş gıdalar
- Pastörize sütler ve pastörize süt ürünleri
- Rafine tahıllar, “hamur işi” ağırlıklı beslenme
- Zirai ilaçlar
- Stres, korku, kaygı gibi psikolojik olumsuzluklar
- EMF’ye maruziyet
- EMR’ye (elektromanyetik radyasyon) maruziyet
- Klorlu, florürlü vs. şebeke suyu
- Ağır metaller
- Toksik tüm cilt bakım ürünleri
- Kimyasallar
- Toksik temizlik ürünleri
- Egzersiz eksikliği
- Kötü uyku
- Sigara
- Alkol
vs.
ve
elbette ki
- Aşılar
- İlaçlar
- Antibiyotikler
Alüminyum, cıva, polisorbat 80, formaldehit, kürtajdan gelen filtrelenmemiş
insan fetüs hücreleri, hayvan hücreleri gibi toksik ya da kan dolaşımında
toksik etki gösterecek malzemelerin doğrudan sistemik dolaşıma verildiği aşı
uygulamaları, tek başına şiddetli toksisite maruziyetini oluşturmaya
yeterlidir. Aşı zehirlenmeleri, hasarların ya kısa vadede ya uzun vadede ama
mutlaka kendini göstereceği en kötü zehirle(n)me biçimidir.
İlaçlar sadece semptom baskılar (semptom, vücudun
toksisite maruziyetinden kurtulma çabasının, toksinlerden arınarak ve asit –
baz dengesini sağlayarak kendini tekrar sağlıklı çizgiye çekmek istediğinin
göstergesidir) ve alttaki gerçek nedeni iyileştirmediği için, sorunu büyütüp
ileri vadede daha çok şiddetlendirir. Ağrıları dindirebilir, vücudun toksisite
itiliminde çektiği sancının üzerini kapatıp o anı kurtarabilirler ama bu,
iyileştirme değil sadece sorunu ötelemektir. İlaçlar sorunu biriktirerek
öteler, bu sebeple sorun ileri vadede daha çok şiddetlenip ortaya çıkacaktır.
Yukarıda saydığım vücudu zehirleyen etkenler hiçbir şekilde hesaba katılmadan, spesifik antikorları belirlemeyen, “özgül ve yüksek duyarlılıklı” olduğu asla söylenemeyen antikor testlerinin hilesi ile, basit bir kene ısırığına, bir kedi tırmığına, bakteri ya da parazit bulaş riski olduğu söylenen başka tür vakalara karşılık vs. enfeksiyonu önleme palavrasıyla reçete edilen antibiyotikler ve antiparaziter ilaçlar, “hastalığın etiyolojik ajanı” sandıkları trilyonlarca bakteriden bir tipi hedef alma iddiasıyla topyekun bir mikrobiyotayı bozmanın aracıdır.
Antibiyotikler ve antiparaziter ilaçlar, topyekun mikrobiyotayı bozmanın ve
beraberinde nice sağlık sorunlarını peyda etmenin en basit yoludur.
Burada bir parantez açıp antibiyotiklerin de tıpkı ilaçlar gibi altta yatan
gerçek sorunu iyileştirmeyip, bazı durumlarda sadece anı kurtardığına vurgu yapmak
gerekir. Toksik birikimin ve haliyle asitlenmenin arttığı, dolayısıyla
bakterilerin toksik maddeleri çözmek için yoğunlaşacağı bölgelerde antibiyotikler,
bakterileri engelleyerek çözülmenin önüne geçebilir ve çözülme sürecinin ürünü
olan iltihaplanma da engelleneceğinden bu durum o an için bir “iyileşme
görünümü” verebilir. Oysa gerçek bir iyileşme söz konusu değildir, zira o
bölgedeki toksik birikim ve asitlenme giderilmemiştir. İleri vadede sorun
büyüdüğünde o bölgeye daha dirençli yani aslında daha güçlü çözücü bakteriler
gelmek isteyecektir. Antibiyotiğe dirençli bakteriler? İşte onlar, sorun
büyüdükçe ona göre ortam temizliğe yapmaya, iyileştirmeye gelen daha güçlü
bakterilerdir.
Antibiyotikler, bakterileri hep engellemek isteyerek altta yatan sorunun
gerçekten iyileşmesinin önüne geçer.
…
Özellikle
aşılama programları, nüfus kontrolünün topla, tüfekle, tankla vs. değil, “tıp”
eliyle aksiyona geçirilmesidir.
En klasik yalanlarından biridir: “Salgınlar, aşılar sayesinde eradike
edilmiştir.”
Bunu söyleyenler, en başında mikropların hastalığa ve salgınlara sebep olduğu
yalanını da söylemiş, salgınların esas nedenini (toksik ortama, zehirli
gazlara, kimyasallara, ağır metallere vs toplu maruz kalınması, sanitasyon
yetersizliği ya da eksikliği, kötü beslenme/besinsizlik, radyo frekanslarının
yayına geçişi, 1800’lerden itibaren toplu aşılamalar, ilaçlar gibi faktörler)
gösteren doğru verileri, incelemeleri, istatistikleri vs neredeyse ortadan
kaldırarak literatürü baştan aşağı manipüle etmiştir.
“Bu
aşıların ve ilaçların her birinin görünürdeki amacını başaramaması gizlendi;
sık görülen tehlikeli etkileri gizlendi ve hastalık istatistikleri istenen
sonuca doğru manipüle edildi veya sıklıkla çok geniş bir ölçekte kasıtlı olarak
tahrif edildi.” Dr. Herbert Snow
Sadece aşı yaralanmaları ve ölümleri apayrı bir yazı konusu olacağından, bu
konuyu ayrıca başka bir yazı dizisinde anlatmak gerekir. Fakat şu bilinmeli ki,
aşıların tek bir hayat kurtardığına dair tek bir kanıt yokken, sayısız hayatı
mahvettiğine ve sonlandırdığına dair pek çok kanıt vardır.
Aşılar
İlaçlar
Antiparaziter ilaçlar
Antibiyotikler
Dezenfektanlar
vs. hepsi sadece birer zehirdir!
3-)
IVERMECTIN, ANTİPARAZİTER İLAÇLAR, ANTİBİYOTİKLER CANLILIK KARŞITI ZEHİRDİR
Ivermectin zehri, hiç şüphe yok ki, en çok Covid sahtekârlığı sürecinde sükse
yapmıştı.
Merck gibi Ivermectin üreticileriyle çıkar anlaşmaları muhtemel olan sosyal
medya etki ajanları Covid’in bir parazit enfeksiyonu olabileceğini öne sürmüştü
ve yine Merck gibi ilaç şirketlerinin “büyük fonlayıcıları” tarafından fonlanan
birkaç manipülatif çalışmayı Ivermectin’in Covid’i tedavi ettiği yönünde
propagandalar yürütmek için kullanmışlardı.
Bir salgın yoktu ama antiparaziter ilaç tavsiyeleri havada uçuşuyordu.
Sonuç itibariyle kimileri aşı zehirlerini aldı, kimileri “parazit enfeksiyonu”
palavrasına kapılıp Ivermectin zehrini… İlaç şirketleri aşıya karşı duranları
bir şekilde antiparaziter ilaçlarıyla yakalamayı başardı.
Aşıyla birçok toksik malzemeyi nice insanın sistemik dolaşımına verirken, Ivermectin
ile insanların mikrobiyotasını bozdular. Vücutta atıkları, zararlı maddeleri
parçalayıp çözen ve o maddeleri biyoyararlanıma kazandıran bakteri, parazit
gibi yapılara şiddetle zarar vererek, insanları toksisite maruziyetine karşı
olabildiğince hassaslaştırdılar.
Parazitlerin
ağır metalleri, plastikleri de dahil toksik maddeleri parçalayıp tükettiğini ve
böylece dokuların bu toksik maddeleri absorbe etmesinin büyük oranda önüne
geçmek için çabaladığını bildiğinizde, Ivermectin gibi antiparaziter ilaçların
tehlikelerini daha iyi anlayabiliyorsunuz.
Ivermectin için bugünlerde de sık sık “kansere çare” diye pazarlama çalışmaları
yürütülüyor. “Kanserin sebebi parazitlerdir” gibi bir palavra ortaya atarak, öyle
görünüyor ki, kemoterapi almak istemeyen kanser hastalarını bu defa
antiparaziter ilaçlarıyla yakalamanın yolunu yapıyorlar.
Bakıyorsunuz ki birçok ünlü doktor Ivermectin reklamı yapıyor, röportajlar
veriyorlar. Vücutta şiddetli toksisite baş gösterdiğinde bu problemle mücadele
veren, savunma sisteminin askerlerine/parazitlere Ivermectin ile zarar vermek,
onları düşürmek kutsanıyor. Antiparaziter bir ilacın, parazitlere zarar vermesi
bir başarıymış gibi anlatılıyor. Parazitlerin hastalığa neden olduğuna dair
mevcutta tek bir bilimsel kanıt olmadan…
Kathleen Ruddy isimli bir doktor, Ivermectin ile ilgili
verdiği röportajda şunu söylüyor: “Ivermectin şeker haplarından bile daha güvenli.”
Bu röportaj tüm dünyada milyonlarca insan tarafından izleniyor.
Tüm sosyal medya platformlarında hâlâ daha paylaşılıyor da paylaşılıyor…
Bu kişiyi biraz araştırdığınızda uzun zamandır meme
kanserine bir "virüs"ün sebep olduğu gibi akla hayale sığmaz bir
iddiada bulunduğuna şahit oluyor ve bunun üzerine tüm eylemlerini "Clinton
Küresel Girişimi" için "Eylem Taahhüdü" olarak sunduğunu
öğreniyorsunuz. https://www.salon.com/2017/10/15/could-we-be-doing-more-to-fight-breast-cancer/
Kathleen Ruddy, Clinton Vakfı bünyesindeki “Clinton Küresel
Girişimi” üyesidir.
https://www.ellevatenetwork.com/member-spotlights/192
Kendisinin “pinkvirusfilm” adında bir internet sitesi var ve
bu site üzerinden sözde meme kanseri virüsü araştırmalarına (Clinton Vakfı’na adadığı
araştırmalara) bağış toplanıyor.
https://pinkvirusfilm.com
ABD'de Aralık 2018'de bir Temsilciler Meclisi Gözetim Alt Komitesi, Clinton
Vakfı'nın ve “Clinton Küresel Girişimi”nin "yardım dolandırıcılığı"
üzerine bir duruşma düzenlemişti. Alt Komite, Clinton'lar tarafından fonların
özel kullanım için açılması ile ilgili tanıklık dinlemişti. Tanık John
Moynihan'ın şu ifadeleri çok önemlidir: "Vakıf, fonları esasen bir kumbara
olarak kullanıyor. Bu fonun kıdemli işletmecileri bunu vakıf işi, kişisel bir
iş, seyahat ve kişisel harcamalar olarak görüyorlar." https://www.c-span.org/video/?c4767670/user-clip-clinton-foundation-charity-fraud
Yani buna göre, Clinton Vakfı bağışlanan paraları iç ediyor.
Kathleen Ruddy’nin bir Clinton Vakfı üyesi olarak, “pinkvirusfilm”
internet sitesi üzerinden ve vakfın desteklediği kampanyalarla, “meme kanseri
virüsü çalışmaları” diyerek topladığı bağışlar, sormak lazım, gerçekten nerede kullanılıyor?
Bu bağışlar insan sağlığı ve hayatı için mi harcanıyor?
Şimdi bu kişi, “Ivermectin şeker hapından bile daha güvenli” diyor, bu sözün
gerisinde bilimsel hiçbir dayanağın mevcut olmadığını kendi de bildiği hâlde…
Böylece nice insanın özellikle kanser hastasının gidip bu ilaçları almasına sebep
oluyor.
Söz konusu insanları ilaç şirketlerinin ağına düşürmek ise, en çok doktorların
ilaç şirketleriyle çıkar anlaşmasına girebileceği ve bu kişilerin yalan söyleyebilme
konusunda belki de birçok yetkili ağızdan daha yetkin olabileceği gerçeğini göz
önünde bulundurmak gerekiyor.
Yine söz konusu bir ilacın “x hastalığına çare” olarak tanıtımını yapan
herhangi bir çalışmanın bağımsız olmadığını düşünmek, ilgili çalışmayı yapan
yazarların ilaç şirketleriyle çıkar anlaşmasına girebileceği gerçeğini göz önünde
bulundurmak gerekiyor. Ve söz konusu Ivermectin ise, pazarda büyük oranda pay
sahibi olan Merck’in ve Merck’in en büyük finans destekçisi Bill & Melinda
Gates Vakfı’nın, Ivermectin üzerine yapılan çalışmalar üzerinde manipülatif güç
kullanmayacağını düşünmek en hafif tabirle saflık olur.
Bir örnek verelim;
Ivermectin’in kansere çare olabileceği yönünde yapılan propaganda için en çok
kullanılan çalışmalardan biri: “Eprinomektin’in (Ivermectin’in bir türevi) metastatik
PC3 prostat kanseri hücreleri üzerindeki antikanser etkilerinin
değerlendirilmesi.”
https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0041008X20301952#:~:text=Eprinomectin%20(EP)%20suppressed%20the%20malignant,%2C%20Oct3%2F4%20and%20CD44.
Bu çalışmanın baş yazarı Angela Lincy
Prem Antony Samy isimli doktor, çalışmayı yayınladığı sene, “dünya
çapında ciddi hastalıklarla yaşayan insanlar için sağlam bir ilaç hattı
geliştirmek amacıyla CRISPR gen düzenlemesinin gücünden yararlandığını” iddia
eden “Editas Medicine” isimli bir tıbbi kuruluşta çalışıyor.
https://www.linkedin.com/in/angela-lincy-prem-antony-samy-277068128
Editas Medicine’ın en önemli finansörleri arasında Bill
& Melinda Gates Vakfı’nın olduğunu biliyor muydunuz?
https://www.benzinga.com/general/biotech/16/01/6113476/editas-medicine-backed-by-google-and-bill-gates-files-100-million-ipo
Finans sağlayıcılar aynı zamanda çıkar gruplarıdır ve o şirketin çalışma
politikası, misyonunu, eylem planını ve eylemlerini dolaylı olarak etkiler veya
çoğu durumda doğrudan belirler. Bu şirketin bir çalışanının ortaya koyduğu
çalışma da öyleyse, malum çıkar gruplarıyla ters düşemez. Hâliyle böyle bir
çalışma bağımsız değildir. Böyle bir çalışma bilimsel değildir.
Ben bir örnek verdim ama sadece bir örnek dahi diğer “Ivermectin uyuzdan
kansere her hastalığa çare” minvalinde mesajlar veren çalışmaların bağımsız
olmadığını anlamanıza yetecektir. O tip çalışmaların yazarlarının geri planda
ilaç şirketleriyle ya da diğer çıkar gruplarıyla anlaşmasının, birlikteliğinin
olup olmadığı araştırılmalıdır. Fon her zaman internet ortamında herkesin
görebileceği şekilde sağlanmaz, gizli bir şekilde de sağlanır. Burada önemli
olan o sözde bilimsel çalışmanın insanları ilaçlara ve aşılara yönlendirip
yönlendirmediğinin kıstas alınmasıdır.
Hatta bir doktor bir ilacı ya da aşıyı öneriyorsa, o doktorun bağımsız olduğunu
düşünemezsiniz. En iyi ihtimalle sadece aklı bağımsız değildir…
Hayır, Ivermectin ve diğer tüm antiparaziter ilaçlar,
antibiyotikler hiçbir hastalığa çare olamaz!
Benzetme yaparsak, bu ilaçların kullanımı, yangın mahalline yetişip yangını
söndürmek için çabalayacak olan itfaiye erlerinin (bakteriler) ve yangının
şiddetine göre yangın mahalline takviye kuvvet olarak yetişmek isteyecek ekibin
(parazitler) önünü kesip yangının söndürülmesine engel olmaya çalışmak gibidir.
Yangın büyür, büyür ve büyür… Ve artık söndürülmesi hiç mümkün olmayacak bir
raddeye gelir, kısa veya uzun vadede…
Bakterilerin, mikropların ve parazitlerin hastalığa neden olduğuna dair tek bir
bilimsel kanıt yoktur.
Fakat bu organizmaların ağır metal dahil toksik malzemeleri çözüp
tükettiğine, ortam temizliği yaptığına ve zararlı maddeleri zararsız maddelere
dönüştürüp biyoyararlanıma soktuğuna yani onların sağlığımıza, canlılığımızı
idame ettirmemize muazzam katkıları olduğuna ise sayısız bilimsel kanıt
mevcuttur.
Bilimsel kanıtları olmayan ve zaten bilimle uzaktan yakından
alakası olmayan bir iddianın/mikrop teorisinin peşine takılıp da aşıları
ve/veya antibiyotik, antiparaziter ilaçları almanın sağlığa olumlu etkilerinin
olduğuna dair tek bir bilimsel kanıt yoktur.
Fakat aşıları ve/veya antibiyotik, antiparaziter ilaçları almanın sağlığa
yıkıcı etkilerin olduğuna dair sayısız bilimsel kanıt mevcuttur.
Ivermectin sonrası (muhtemel ki sadece kısa vadede ortaya çıkanlar) görülen gastrointestinal
sıkıntılardan, nörolojik sorunlara kadar bir dizi hasar:
https://www.drugs.com/sfx/ivermectin-side-effects.html
Söz konusu bir ilaç sağlık için büyük önemi ve görevi olan bakterileri,
mikropları ve parazitleri işinden men etmeyi taahhüt ediyorsa, orada “yan
etki”den bahsedemeyiz zira amaçlanan sadece hasar bırakmaktır.
Üstelik Ivermectin üzerine yapılan çalışmalara göz
attığımızda bu ilacın erkeklerde ve kadınlarda kısırlık hasarı bırakma amacında
olduğunu net bir şekilde anlıyoruz.
Ivermectin En Şiddetli Kısırlık Toksinlerinden Biridir!
“Sonuçlar, Ivermectin (IVM) ile tedavi edilen grubun testislerinde IGFBP-3 ve
HSPA1 ekspresyon düzeylerinin kontrol grubuna göre anlamlı şekilde arttığını
ortaya koymuştur. Ayrıca, Ivermectin enjeksiyonu serum testosteron düzeyinde,
sperm sayısında, hareketlilik yüzdesinde, canlı sperm yüzdesinde ve üreme
organlarının indeks ağırlığında anlamlı bir azalma ve sperm anormalliklerinde
anlamlı bir artış göstermiştir.”
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/28880400/
Erkek albino sıçanları üzerinde Ivermectinin toksikolojik ve
patolojik çalışmayla, Ivermectin verilen beyaz albino sıçanlarının sperm sayısı
ve anormal spermi incelendi:
“Sperm anormalliğinde önemli bir artışla birlikte toplam sperm sayısında önemli
bir azalma olduğu gösterilmiştir.”
https://www.semanticscholar.org/paper/Toxicological-and-pathological-studies-of-on-male-Rabab-Elzoghby/6204addbc08f0caa04679185ab285ac67e468671
“Sonuçlar, Ivermectin’in haftada bir kez 8 hafta boyunca uygulanmasının hafif
doğurganlık bozukluklarına neden olduğunu ortaya koymuştur.“
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/21783912/
“Sonuçlar Ivermectin verilen dişi tavşanların doğurganlığında kayda değer
oranda azalma olduğunu göstermiştir.”
https://www.worldwidejournals.com/indian-journal-of-applied-research-(IJAR)/recent_issues_pdf/2015/September/September_2015_1492522744__22.pdf
“Ivermectin’in, hafif dejeneratif değişikliklerden spermatogenik hücrelerin tam nekrozuna ve spermlerin tamamen yokluğuna kadar değişen terapötik veya çift terapötik dozlar alan erkek tavşanlar üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olduğu sonucuna vardık. Bu arada, dişi genital sistemi ciddi şekilde etkilenmişti ve uterusta ciddi dejenerasyon ve kanama ile yumurtalıklarda atritik foliküller ve dejenerasyona uğramış yumurtalar gösteriyordu.”
“Şekil 13: Günlük 0.4 mg/kg vücut ağırlığı S.C dozunda ivermektin almış ve bodur büyüme hamileliğin 28. gününde kesildiği gösteriliyor. Şekil 14: Günlük 0.4 mg/kg vücut ağırlığı S.C dozunda ivermektin alan ve gebeliğin 28. gününde kesilen gebenin yumurtalığı, yumurtalık stromasına dağılmış çok sayıda dejenere ve atritik folikülleri gösteriliyor. (H&E x100)”
https://www.semanticscholar.org/paper/Pathological-studies-on-effects-of-ivermectin-on-GabAllh-El-Mashad/ae8ed3606f95ee747ad87632f371c2c31a85fca5
“Test edilen hastaların sperm sayısında ve sperm motilitesinde önemli bir azalma gözlemledik. Morfolojide anormal sperm hücrelerinin sayısında önemli bir artış vardı. Bu, iki kafa, çift kuyruk, beyaz (albino) spermler ve olağanüstü büyük başlı formlarını aldı. Hastaların sperm hücrelerinin önceden belirlenmiş parametrelerinde yukarıdaki değişikliklerin sadece Ivermektin ile tedavilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.”
https://www.scholarsresearchlibrary.com/articles/effects-of-ivermectin-therapy-on-the-sperm-functions-of-nigerian-onchocerciasis-patients.pdf
Dr. Mike Yeadon’ın Ivermectin hakkındaki konuşmasını
dinleyin:
“Ivermectin görebileceğiniz en kötü kısırlaştırıcı ilaçtır.”
https://rumble.com/v5bfmgd-dr-mike-yeadon-ivermectin-anti-fertility-bombshell-one-of-the-most-violent-.html?utm_source=substack&utm_medium=email
…
Ivermectin’in insan kullanımı için piyasaya sürülme
hikayesi, Afrika’da görülen, yine parazitlerin suçlandığı, kara sineklerin de
parazitleri taşıdığı iftirasına uğradığı, “nehir körlüğü” sorununa umut
olabileceği söylemleriyle Merck tarafından Ivermectin’in “Mectizan” adı altında
üretilmesiyle başlıyor. DSÖ, GAVI, Bill & Melinda Gates Vakfı vs. Merck’in Mectizan’ına
büyük destek veriyor.
https://mectizan.org/mec/
"1991'den
beri UNICEF ortağı olan ilaç şirketi Merck & Co., nehir körlüğü ile
mücadele etmek için Mectizan'ı (başlangıçta Ivermektin olarak bilinir)
bağışlıyor. Merck, ilacı ihtiyacı olan herkese ücretsiz dağıtmak için UNICEF ve
diğer kuruluşlarla birlikte çalışır."
https://www.forbes.com/sites/unicefusa/2022/01/30/progress-on-the-fight-against-neglected-tropical-diseases/
"Merck; nehir körlüğünün tedavisi için, ihtiyaç duyan herkese, gerektiği
kadar uzun süre, ücretsiz olarak Mectizan/Ivermectin tedarik edeceğini söyledi…
Bu, küresel sağlık tarihinde, Berlin Duvarı'nın yıkılmasının demokrasi için
önemli olması nedeniyle önemlidir… Ve hatta Dünya Bankası bile Mectizan
dağıtımı için bir fon geliştirmeye dahil oldu."
https://www.gatesnotes.com/Story-of-A-Hero-Bill-Foege?WT.mc_id=10_06_2015_Foege_BG-FB_&WT.tsrc=BGFB&linkId=17742477
Bill Gates,
notlarında Mectizan için bunları söylüyor. Aslında Gates Ivermectin’in insan
kullanımına açılmasınını Berlin Duvarı'nın yıkılması kadar önemli görüyor.
Neden acaba? Gates’in bu söylemini, daha doğrusu bu büyük kutlamasını,
Ivermectin’in kısırlık meydana getirdiği bilgisi ile düşünmeli artık.
Dünya Bankası’nın Ivermectin reklamından, bazı kareler görebilenler
için Ivermectin ile gerçekte neyi amaçladıklarını, üzerine hiçbir yoruma yer bırakmadan
kendi başına açıklıyor.
"İŞİ BİTİR"
https://mectizan.org/news_resources/world-bank-river-blindness-video/
Geride Ivermectin ile sözde “nehir körlüğü” mücadelesine destek olan kuruluşların sıralandığını görüyorsunuz.
DSÖ 2030 hedefleri için, Mectizan’ın/Ivermectin’in 10 ülkede
doğrulanmasını yani 10 ülkenin bu ilaç için denek sahası olmasının ve hatta
nüfusun %100’ünün bu ilaçları kullanmasını talep ediyor.
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6820451/
DSÖ’nün
2030 hedefleri içerisine Ivermectin’i alması neden önemli/tehlikeli?
Buradan, “nehir körlüğü” gibi parazit kaynaklı olduğunu iddia ettikleri
hastalıklar için harika yeteneklerinin olduğunu söyledikleri KISIRLAŞTIRICI ZEHİR
IVERMECTİN’in (başta Merck olmak üzere diğer ilaç şirketlerinin çeşitlik toksik
maddelerle formülasyonuyla ve farklı isimlerle) tüm dünyada insanlara dayatılacağını
anlıyorsunuz.
Yani istisnasız herkes bu ilacı kullanmalı, “GERİDE KİMSE
KALMAMALI.”
Son dönemler zaten tüm Ivermectin reklamları apaçık bir şekilde bu amaca hizmet
ediyor.
Bu, şüphe götürmez.
Bill & Melinda Gates Vakfı "Ivermectin ile parazit mücadelesi” stratejisine
24 milyon dolar ayırıyor.
https://philanthropynewsdigest.org/news/gates-foundation-commits-24-million-for-tropical-disease-research
Ivermectin’e
neden bu kadar önem veriyorlar, artık anlaşılıyor mu?
PARAZİT OLARAK NEYİ/KİMİ GÖRÜYORLAR?
Neden sivrisinek hikayelerine ihtiyaçları var?
Neden "kedi, köpek, kene, pire, kum sineği, kara sinek vs. hastalık
bulaştırır" diye sürekli ve sürekli yalan söylüyorlar?
Neden muhtemel ki geri planda Merck gibi ilaç şirketleriyle çıkar anlaşmalarına
girmiş ve onlar tarafından fonlanmış doktorların Ivermectin övgülerini
toplamaları gerekiyor?
Çünkü "nehir körlüğü" ile başladıkları bu sürecin sonunda bakteri,
parazit kaynaklı gördükleri her probleme karşı, hatta parazit kaynaklı olduğu
yalanını söyledikleri her hastalık için KISIRLAŞTIRICI ZEHİR IVERMECTİN'i
kurtarıcı gibi sunabilecekler. “Ivermectin sıtmadan kansere dek her hastalığa çare
olabilecek harika bir ilaçtır” diyerek insanları avlamak isteyecekler ve çoktandır
bunu yapıyorlar da…
...
Onlar durmayacak, hayali bir virüs uyduracak, bakterileri, parazitleri suçlayacak ama aşıları ve ilaçları servis edebilecekleri ortamı hazırlamak isteyecek ve bir salgın tiyatrosu çevirecekler.
Onlar durmayacak, “mikrop teorisi” gibi sahte bilimsel
varsayımlara yaslanıp bebekleri doğar doğmaz, kordon bağı kesilir kesilmez alüminyum,
cıva, formaldehit, polisorbat 80 gibi zehirlerle aşılayacak, onlarda SMA, otizm
gibi nörodejeneratif hasarlara yol açacak ve bunları “genetik hastalık” diye
pazarlayacaklar.
Onlar durmayacak, sayısız bebeği ve çocuğu sakat bırakacak, hayatından edecek
ama işin sonunda mikropları yine ve yeniden suçlayarak “bizler çocuklarımızı
mikroplardan koruyoruz” diyecek ve aşıları hep savunacaklar.
Onlar durmayacak, basit bir kene ısırığı sonrası ya da çok
daha basit saçma sapan nedenlerden dolayı nice insanın mikrobiyotasını bozacak,
kısa ya da uzun vadede böbrek ve karaciğer hasarları çıkaracak, gastrointestinal
problemlerden, nörolojik problemlere dek birçoğunun müsebbibi olan
antibiyotikleri övecek, önerecek ve reçete edecekler.
Onlar durmayacak, ana akımda daha baskın seslerle “x hastalığının sebebi bir
virüstür” diyerek öncelikle çare olarak aşı sunacak, aşıdan kaçanları da o
çevrenin arasına yerleştirdikleri etki ajanlarının aracılığıyla “parazitler de
bu hastalıkta etken/parazitler bu hastalığın nedeni” diye
aldatarak KISIRLAŞTIRICI ZEHİR IVERMECTİN ile avlayacaklar.
Onlar durmayacak, ta ki insanlar mikrop teorisini gerçekten sorgulayıncaya
kadar!
İnsanlar; “MİKROPLAR HASTALIK YAPMAZ, ONLAR BİZİM DOSTLARIMIZDIR”
diyebildiğinde, bulaş diye bir şeyin olmadığını bildiğinde, hastalıkların
dışarıdan gelmediğini anladığında gücü eline alacak ve özgürleşecek!
Mikroplara yönlendirilen her suçlamanın insanları sakatlamanın, hasta etmenin,
yavaş ve sinsice azaltmanın en vahşi araçları olan ilaçların ve aşıların kullanımına
yol açtığı anlaşıldığında, insanlar gerçek düşmanlarının kimler olduğunu da
ayan beyan görebilecek!
Ve o vakit onlar sonsuza dek durdurulacaklar!
BU ÖNEMLİ YAZIYI SOMUT 3 TESPİTLE BİTİRMEK İSTİYORUM:
TESPİT 1: Artık anlıyoruz ki, bugün ilaç ve aşı kartellerine karşı verdiğimiz
bu mücadeleyi meğer yıllar önce gerçek bilim adamları, gerçek doktorlar da
vermiş ve bugün gerçeği ararken vardığımız doğru sonuçların aynısına ve hatta
katbekat fazla çalışmalarla, deneylerle varmışlar, sayısız makalelerle de bu
gerçekleri anlamışlar. Üstelik, onlar da bizler gibi benzer sansürlere,
dışlanmalara, yok sayılmalara maruz kalmışlar. Ve onlar da bu dayatılan "mikrop
teorisi" şarlatanlığının bir avuç şeytanlaşmış sermaye denetimindeki sahte
bilimcilerin sahtekârlık dolu, bilim dışı sözde çalışmalarının gene o sermaye
tarafından öne çıkarılıp gerçek bilimsel sonuçların yok sayılmasıyla sahte bir
tıbbın toplumları kandırarak sunulduğu gerçeğini tespit etmişler.
"Mikrop teorisi" aldatmacası üzerinde bu araştırma yazısını
hazırlarken yeterince kaynağa ulaşabilecek miyim, diye düşünürken zannettiğimin
çok ötesinde kaynağa ulaştım ve bu arada o dönem gerçek bilim adamlarının bu
safsataya karşı mücadele ederken duydukları üzüntüyü, isyanı, insanlığa
çektirilen işkenceler karşısında çırpınışlarını somut olarak hissettim.
Şükürler olsun ki her şeye rağmen bizlere çok esaslı çalışmaları bırakmışlar,
şeytanlaşmış sermayenin onca sansürüne, onca perdelemesine ve gerçeğin üstünü
örtüp derinlere gizleme çabalarına rağmen bu çalışmalar bir şekilde günümüze
hazine değerinde miras gibi bırakılmış.
Hepsine insanlık adına şükranlarımızı iletiyoruz, gerçek tıp
ve gerçek bilim adına.
Ve artık gerek bugün bizlerin gerekse geçmişteki bilim adamların araştırmaları
ve çalışmaları ile şu somut gerçeği haykırma imkânı tüm kanıtlarla ortaya
çıkmıştır: "MİKROP TEORİSİ ŞARLATANLARIN, SAHTEKÂRLARIN, MAFYALAŞMIŞ
SERMAYENİN İNSANLIĞI İÇİNE ATTIĞI ÇOK BÜYÜK BİR TUZAKTI AMA ARTIK SONA GELDİ.
MİKROP TEORİSİ YIKILDI VE ONUN YERİ EN KÖTÜLERİN YER ALDIĞI TARİHİN ÇÖPLÜĞÜDÜR.
Bizlere ise bu gerçeği haykırmak düşmektedir sadece, aksi takdirde mücadele söz
konusu bile olamaz. Artık elimizde somut kanıtlarla netleşen güçlü bir doğrumuz
var ve sarsılmaz bir gerçek olarak "mikrop teorisi”nin sonunun geldiğini
gösterdi. Bu doğru bilgiye sahip olan herkes bu mücadelede yenilmez ve yanılmaz
bir yetenekle tüm yalanları püskürtebilir bundan sonra!
TESPİT 2: 2020 sahte Covid salgını saldırısı ile hepimiz şu
gerçeği pratikte defalarca yaşadık: Covid diye başladıkları korkutmalara,
"mutasyon" diye devam ettiler, ardından "varyant" diye yeni
söylemlerine geçtiler, ardından "HIV" dediler, ardından "Batı
Nil virüsü" dediler o da bitmedi "Maymun Çiçeği" dediler,
"kızamık" dediler, "Bill Gates'in Sivrisinek Tesisleri"
dediler, o da bitmedi "Ukrayna Laboratuvarı" dediler, "Kuşlarla
virüs" dediler, "Köpeklerden kuduz" dediler, "keneden
bulaşıyor" dediler... Sonu gelmeyen, hep aynı yöntemle her seferinde yeni
bir "bulaş" aktörü ile ara vermeden bazen de haftada, ayda bir sosyal
medya tekrarlarıyla korku propagandası, "bakteri, virüs, parazit"
söylemleriyle insanların beyinlerini esir aldılar. Hepsinin ortak noktası
toplumun beynine bir dış etkenin insanlara güya bulaşarak hasta edeceği
temasını işlemek oldu. Bu söylemleri ise önce sahte bir test, ardından ya aşı
ya da bir ilacın önerilmesi şeklinde modern tıbbın yeni tuzağı olarak devam etti.
Her test, aşı ya da ilaç dayatması öncesi mutlaka "mikrop teorisi"
yalanına uygun "bulaşma" reklamı ve korkutması stratejisi takip
edildi, ardından da çözüm gibi sundukları kendi tuzakları geldi. Her seferinde
yaslandıkları en temel yalan, toplum içinde "BULAŞMA TEORİSİ / MİKROP
TEORİSİ"nin canlı tutulması için hiç ara vermeden televizyonlarda,
internette, sosyal medyada olmayan virüslerin tekrarlanması, suçlu olmayan
bakterilere, parazitlere kabahat yüklenerek, olumsuz imaj çizilerek tekrar
tekrar dillendirilmesiydi.
Gerek DSÖ, gerek WEF'çiler, gerek işbirlikçi politikacı ve akademisyenler
biliyorlardı ki eğer toplum "Virüs izole edilmedi, virüs diye bir şey yok,
‘mikrop teorisi’ baştan aşağı yanlış" derse, "BÜYÜK SIFIRLAMA"
süreci de dahil olmak üzere tüm planları çökecek ve yıllardır tekrarladıkları
"bulaşma teorisi"ni, "mikrop teorisi"ni kullanamaz hale
geleceklerdi. Bu nedenle sosyal medyaya, "Covid aşılarına karşıyız ama
eski aşılara hele ki çocukluk aşılarına karşı değiliz" diyen,
"Maskeye karşıyız ama virüs var" diyen, "Aşı olmadım ama Ivermectin
ile çözüm olur" diyen, "Virüs izole edilmedi ama lab'da
üretildi" diyen pek çok kontrollü muhalif yapıyı yerleştirdiler ve organize
ettiler. Bunları takip eden iyi niyetli pek çok insan da enerjilerini buralara
harcayarak yanlış bir mantığa hapsoldu. Bir noktadan sonra da adeta sistem
adına olmayan "virüs"leri anlatan, parazit gerçeğinden habersiz
sivrisinekler üzerinden korku yayan, yani kısacası sistemin korku yayma,
propaganda aracına dönüşen bir noktaya düştüler. Toplum çok daha önce gerçeği
çözecekken bu kontrollü muhalefet yapıları tarafından sürekli oyalandı, olduğu
yerde patinaj attırıldı. İşte bu yazıda "mikrop teorisi"nin nasıl bir
aldatmaca olduğunu somut şekilde ortaya koymakla, aslında mücadelede de bir
somutlaşmaya gidiyoruz ve aramıza sızmış kontrollü muhalefeti de anlayıp
sırtımızdaki bu yükten kurtulma imkanı yakalıyoruz.
Bazı insanlar bugüne kadar iyi niyetle inanmış olabilir
ancak bu kanıtlardan sonra hala eski söylemlere devam ediliyorsa bu açıkça ve
bilerek ihanet içinde olmayı seçmektir, insanların hayatıyla oynayan DSÖ gibi,
WEF gibi yapılara ortak olmaktır, küreselci hedeflere verilen sinsi bir destektir.
Bu DSÖ kumpaslarında da zarar gören her insanın hayatına kastetmektir. Ve
bunlar mücadeleyi de bozan, her seferinde baltalayan noktadadırlar "mikrop
teorisi" yalanlarını savundukça!
Gerçeği görüp buna rağmen yalanı tekrarlayan en büyük suçludur, en büyük
sorumludur.
Bu devasa saldırı hepimize ne kadar insan olup olmadığımızı
da gösterme imkanı sunuyor.
Ve bu mücadele insan kalabilenlerin, dürüst davranabilenlerin omuzlarında
yükselecek, gerçeğe sırtını dönenlerin değil!
TESPİT 3: Bir söz vardır; "Emperyalizm saldırıya geçtiğinde, kendi
mezarının kazmasını ve küreğini de beraberinde getirir.” Sizin da rahatça
göreceğiniz üzere bu söz, eğer doğru hareket edilirse saldıran düşmana yenilgi
yaşatılacağını ve bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiğini anlatır. Bir
saldırı varsa eğer, yapılması gereken en önemli tespit düşmanın kim olduğunu,
tehdidinin karakterini, elindeki araçları, yaslandığı kuvvetleri ve saldırma
stratejisini doğru belirlemektir. 2020 öncesi modern tıp çocuklara aşı
dayatarak, kemoterapileri de hastaya seçme hakkı vererek, onam formaları
imzalatarak, grip aşılarını önerip ama zorunlu tutmayarak kısmen "seçim
sizin" modunda götürüyordu stratejisini. Toplumda ufak tefek modern tıp
eleştirisi olsa da "efendim işte bu ilaç sektörü de dünyanın en çok para
kazanan sektörü" eleştirisinin önüne geçmiyordu. 2020 sahte salgınından
bir süre önce toplumda alternatif sağlık arayışları artmaya başlamıştı, su,
kaya tuzu, sebzeler, doğal gıdalarla çözüm arayışları amatör düzeyde ifade
ediliyordu ama sonuçta toplum modern tıptan bıkmaya başlamıştı, yavaş yavaş sistemi
sorguluyordu. İşte, 2020 sahte salgını "BÜYÜK SIFIRLAMA" hedefiyle
ilan edilip politik kimlik de kazanıp topluma aşı, maske, kapanma planıyla
dayatılınca ve artık emperyalist modern tıbbın bundan sonra ZORLA dayatma
aşamasına geçeceği hissedilince, toplumun uyanan kesimlerinde de kararlı bir
direniş başladı.
Bir yanda tıp adı altında küreselci zengin ve kontrolündeki
akademisyenlerin dayatmaları, yalanları, diğer tarafta da halkın çelişkileri
gören ve kendi doğrularını anlatan mücadelesi başladı. Ve en önemlisi, bu
süreci derin araştırmalarla geçiren ve doğru mücadele eden öncülerin de
bilimsel kanıtları halkın elini güçlendirdi, sistemi korkuttu; sosyal medyada
sansürler geldi, "aşı karşıtlarını susturun, virüs yok diyenleri
susturun" cümleleri sık duyulur oldu. Küreselcilerin elinde yalanlar
birikirken halkın elinde doğrular birikmeye başladı. Aslında onların yalanları
deşifre olduğuna ve kimse de yıllardır bunlardan sağlık bulamadığına göre o
halde onların dediğini yapmayan bizler hangi tıp anlayışına yöneldik ve
sağlığımıza kavuştuk bir de bunu tespit edelim yani onların
"salgın/bulaş" modeline karşı bizim önerdiğimiz nedir? İşte bu
süreçte bu da netleşti ve İNSANLAR SAĞLIĞIN BESLENMEYLE İLGİLİ OLDUĞUNU, SU
İLE, KAYA TUZU İLE İLGİLİ OLDUĞUNU YANİ VÜCUDUMUZUN “İMMÜN SİSTEM” İLE DEĞİL
“TAMPON SİSTEMLER”DEKİ ASİT – BAZ MEKANİZMASININ pH AYARLAMASIYLA ÇALIŞTIĞINI
ÖĞRENDİ. Zaten bir kez bunu öğrenen bir insan modern tıbbın tüm yalanlarını
daha rahat görebilir duruma kendiliğinden geçiyor çünkü suyun, kaya tuzunun
verdiği sağlığı dünya üzerinde hiçbir BigPharma sözde araştırması, makalesi veremiyor,
hiçbir enfeksiyoncu, onkolog veremiyor. Bu da bizlere bir doğru ile bin yalana karşı
koyma yeteneği kazandırıyor.
2020 ile başlayıp tamamen politikleşen modern tıbbın da Covid yalanıyla gelen
dayatmaları aslında bize bu sistemin teorilerini toptan sorgulama imkânı verdi ve
biz de süreci kendi lehimize çeviriyoruz. Kendi doğrularımızı gerçek bilim
düzleminde ilan etme imkânı buluyoruz.
Doğruları savunarak doğrunun düşmanlarıyla mücadele veriyoruz.
HASTALIKLAR DIŞARIDAN GELMEZ.
BULAŞ YOKTUR.
VİRÜSLER YOKTUR.
BAKTERİLER GİBİ TÜM MİKROPLAR VE PARAZİTLER HASTALIK YAPMAZ VE CANLILIĞA
DOSTTUR.
VÜCUDUN ÇALIŞMA MEKANİZMASI “İMMÜN SİSTEM” DEĞİL “TAMPON SİSTEMLERDİR.”
HASTALIKLAR VÜCUDUN ASİT – BAZ DENGESİNİN BOZULMASIYLA ORTAYA ÇIKAR.
KAYA TUZU SAĞLIKTIR.
DOĞRU BESLENMEK ÇÖZÜMDÜR.
Çözüm insanın elindedir, insanlık düşmanlarının değil.
Vücudunuzun mükemmel dizaynına güvenin.
Vücudunuzdaki her bir organizmanın barışçıl ve korumacı bir görevi olduğunu
bilin.
Ona doğru yakıtı sağlayın, yeter.
Bunları bilirseniz önce özgürlük gelecek, ilaç şirketlerinin üzerinizdeki
hakimiyeti sona erecek!
Ve ardından mutlaka sağlık…
Zamanı gelmiş bir doğrunun önünde hiçbir güç duramaz!
KORKMAYIN!
GÜVENİN!
Gül TEMEL
8.10.2024
Yorumlar
Yorum Gönder